11 Nisan 2011 Pazartesi

Anton Çehov'un Bir Öyküsü


Rus soylularından iki zengin delikanlı bahse tutuşurlar.
Bunlardan biri yirmi yıl kapalı bir yerde, yalnız kalabilirse, bahsi kaybeden ona büyük bir para verecektir. Yirmi yıl tek başına kalmaya dayanamayıp çıkan ise, bahsi kaybedecek ve o diğer arkadaşına büyük parayı ödeyecektir.
Kapalı kalanın her istediği kendisine verilecek. Kapısında da bir nöbetçi bulunacak. Soylu delikanlılardan biri, tek penceresi, tek kapısı olan bir yere kapatılır. Kapıda nöbetçi bekler. Delikanlı bir süre sonra kitap ister. Ve gün geçtikçe kitap isteğini arttırır. Ve içerde ha babam okur. Öylece yıllar geçer. Bu arada, öteki delikanlı kumarcılığı ve uçarı yaşantısı yüzünden zenginliğini yitirmiş, sıfırı tüketmiştir.
Bütün umudu kapalıdaki arkadaşının (Anton Çehov) tek başına yaşamaya dayanamayıp kapalı olduğu yerden çıkması ve onun da bahsi kazanıp paraya konmasıdır.
Arkadaşını kaçmaya kışkırtmak için de türlü çareler düşünür.
Nöbetçiye görmezden gelmesini söyler. Kapıyı açık bıraktırır, ama ne yaparsa yapsın, arkadaşı kaçmaz. Arkadaşı içerde okumaya devam eder...
Yirminci yılın son gecesi, artık son çare, arkadaşını öldürecek ve buna bir intihar süsü verecektir.
Hani yalnızlığa dayanamayıp, canına kıymış gibi gösterecektir. Böylece bahsi kazanıp parayı alacaktır. O niyetle, sabah, gün doğmadan önce arkadaşının kapalı olduğu yere girer. Ama içerde arkadaşı yoktur. Pencere de açık!. Tamam, demek kaçmış.
Parayı alacaktır öyleyse... Nedir o?!
Masanın üzerinde arkadaşının kaçmadan önce kendisine yazıp bıraktığı bir mektup durur: "Tek başına yirmi yılı doldurmama bir saat kala buradan ayrılarak, seni bana para vermekten kurtarıyorum. Çünkü yirmi yıldır okuduğum kitaplarla öyle zenginleştim ki, bana vereceğin büyük paranın bile gözümde hiçbir değeri kalmadı. Beni bu sonsuz zenginliğe kavuşturduğun için sana teşekkür ederim."
İnsan, yaşamında sahip olmak değil de, olmak fiili ağır bastığında, her türlü yabancılaşmadan kurtulur, varoluşun sebebini bulur ve tam anlamıyla insan olur...