Hayatta hiç bir şey kişisel değildir. Her bireyin, kendi
bakış açısı vardır. Bunun yanı sıra, her birey, arkasında sahip olduğu aile
sisteminden ötürü görünmez bağlarla bağlıdır.
Atalarından aktarılan bu dinamikler, bireyselliğin
bir illüzyon olduğunu ortaya koyar. Gerçek anlamda, izole olmuş bir birey yoktur
ortada...
Louder Than Bombs filminin
ana kahramanları, iki erkek çocuk, anne ve babası... Ailede yaşananlar karşısında
dört kişinin kendi bakış açılarını yansıtan başarılı bir yapım. Isabelle, çok ünlü bir savaş
fotoğrafçısıdır. Kendisini, mesleğine olan bağlılığı ile ailesi arasında sıkışıp
kalmış bir şekilde bulur. Bir yandan, kendini savaşlarda mağdur olan insanlara
yakın bulurken, bir yandan eve döndüğünde, ailede kimsenin ona ihtiyacı
olmadığını düşünür. Bir şekilde kendini dışarıda kalmış hisseder.
Aşırı tehlikeli mesleklerde çalışan kişilerin genellikle
derinliklerinde, ölmüş birini takip etme isteği yatmaktadır. Kendini mağdur ve
dışlanmış kişilere yakın hisseden Isabelle’in ailesinde de böyle bir kişi
olabilir. Isabelle’in başına bir çok olay gelir ve kocası bu durumdan rahatsız
olmaktadır. Bir süre sonra kalıcı olarak eve dönmeye karar veren Isabelle,
şüpheli bir şekilde, bir araba kazasında vefat eder.
Özellikle 12 yaşındaki küçük çocuk Conrad için büyük bir kayıptır. İçten içe babasına kızgındır ve bu
durum aralarını açar. Büyük oğul, Jonah’ın
ise henüz bebeği olmuştur. Bebeği eşine bırakıp, annesi hakkında yapılacak
haber sırasında babasına yardım etmek için ailesinin yanına gider.
Film boyunca ailenin iç ilişkilerine bakıldığında, klasik
aile dinamikleri ortaya çıkmaktadır:
Eşler Arasında Denge
Gene, eski bir aktördür. Aktörlüğü bırakıp, öğretmenlik
yapmayı seçmiştir. Bunun sebebi pek net değil, ancak ailesindeki sorumlulukları
yerine getirmek için olabilir. Çünkü eşinden de benzer bir davranışı
beklemektedir. Isabelle ise mesleğine bağlıdır. Bu, meslek aşkı gibi gözükse de,
Isabelle’in içinde derin bir hüzün vardır; eşinin talebini yerine getiremez. Kendi
sorumluluklarını üstlenemeyen Isabelle'in, bilinçaltı seviyesinde, kendini suçlu
hissedip uzaklaşmaya daha meyilli hale gelmesi muhtemeldir. Bu durum da, kocası
yerine de başka kişi ve nesneler koymasına sebebiyet verir.
Sistem Denge Bulmaya
Çalışır
Rollerinden uzaklaşan ve sorumluluklarını almayan kişilerin
yerleri mutlaka başkaları tarafından doldurulur. Büyük oğlan, annesine
yanaşırken, küçük oğlan da annesini takip eder ve kendini tıpkı onun gibi dışlar.
Conrad, elektronik oyunlar ve kulaklığı ile kendini dış dünyaya kapatır. Kocası
ise, yüzeyde belki sadık kalmıştır, ancak ölümünden sonra başka bir öğretmen
ile beraber olmaya başlar. Ailedeki düzen bozulmuştur, sisteme yeni bireyler
dahil olmuştur.
Anne – Baba İlişkisi
Çocuklar, ebeveynlerinin sözlerini dinleyerek değil, davranışlarını izleyerek öğrenirler. Eğer onlara sevgiyi öğretmek istiyorsak, eşimizi sevmeli ve bunu göstermeliyiz.
Anne-babasının ilişkisinde saygı ve sevgi göremeyen
çocuklar, genellikle kendi ilişkilerinde de, sevgi ve saygı göstermezler.
Anlayış
Ailedeki sırlar ortaya çıktıkça ve bireyler birbirleri ile
yüzleştikçe, herkesin bakış açısı zenginleşir... Anlayış gelişmeye başlar. Bu, zihinsel bir anlayıştan ziyade kalple
idrak edilecek bir anlayıştır. Tüm sağlıksız bağlar, olması gereken bağlara
dönüştüğünde ortaya çıkan, sağlıklı sevgiden başka bir şey değildir...
Tüm bu dinamikleri görmek, anlamak, atılacak ilk adımdır.
Aile sistemi açılımlarında bu dinamikler keşfedilebilir. Tüm olanı olduğu gibi
kabul etmek, alabildiklerimiz için minnettar olmak, özgürlüğe giden yolun
kapılarını açmaktadır...