tag:blogger.com,1999:blog-52611758820104585452024-03-05T07:20:44.072+03:00Tuvalet Kağıdına NotlarÖnce dağlar vardı, sonra dağlar yok oldu, sonra dağlar yeniden var oldu!Deniz Öztaşhttp://www.blogger.com/profile/05169449365896918404noreply@blogger.comBlogger623125tag:blogger.com,1999:blog-5261175882010458545.post-6522757272418337812024-02-02T15:47:00.004+03:002024-02-02T15:47:59.836+03:00Çocuk, Köstebek, Tilki ve At<p></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjxx-PVb2CzvJT-kTAuqnN-EIghjGniTH9dS1ThPS8Pw5v2q8-R5fg-Djd3Q59ArUMi_cXs_lVsEv5JbNz4cILcUpsux3HIrP465f7Tt9srpqOsAzeEpJhC5JS_XWIO_FAUwq_EtoNaRzVYJI2DmT2FvjxpaMSjWb1DP4fdXcqzryEZHnhICjNji_V4H-0/s1190/%C3%87ocuk%20K%C3%B6stebek01.JPG" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="626" data-original-width="1190" height="210" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjxx-PVb2CzvJT-kTAuqnN-EIghjGniTH9dS1ThPS8Pw5v2q8-R5fg-Djd3Q59ArUMi_cXs_lVsEv5JbNz4cILcUpsux3HIrP465f7Tt9srpqOsAzeEpJhC5JS_XWIO_FAUwq_EtoNaRzVYJI2DmT2FvjxpaMSjWb1DP4fdXcqzryEZHnhICjNji_V4H-0/w400-h210/%C3%87ocuk%20K%C3%B6stebek01.JPG" width="400" /></a></div><span style="font-family: trebuchet;"><br />Hem kitabı hem de filmi
olan bu sıcacık hikâye, her yaştan kişiye hitap ediyor. Kaybolmuş çocuğun yolculuğu
gibi gözükse de, yazar </span><i style="font-family: trebuchet;">Charlie Mackesy</i><span style="font-family: trebuchet;">’nin
belirttiği gibi bu dört karakter aynı kişinin farklı parçalarını yansıtıyor.
Hayat boyu bölünen bir kişinin parçaları. Görüldüğü gibi her bir parçanın artı
eksileri var, parçalar kendi aralarında anlaşabildikleri kadar zıtlaştıkları
durumlar da var…</span><p></p>
<p class="MsoNormal"><b style="mso-bidi-font-weight: normal;"><span style="mso-ansi-language: TR;"><span style="font-family: trebuchet;">Çocuk<o:p></o:p></span></span></b></p>
<p class="MsoNormal"><span style="mso-ansi-language: TR;"><span style="font-family: trebuchet;">Öğrenmeye çalışırken
hayatın zorlukları karşında yolunu kaybetmiş. İçimizdeki çocuğu yansıtıyor gibi
gözüküyor. Doğa hayatı temsil ediyor; zorluklarına rağmen güzel ve keşfedilmeye
değer. Çocuk bu yolculuğunda merak içinde sorular soruyor. <span style="mso-spacerun: yes;"> </span>Öte yandan kendini suçlama eğilimde. Hepimizin
içindeki çocuk gibi. <o:p></o:p></span></span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="mso-ansi-language: TR;"><span style="font-family: trebuchet;">K (Köstebek): <i style="mso-bidi-font-style: normal;">Büyüdüğün zaman ne olmak istiyorsun?<br />
</i>Ç (Çocuk): <i style="mso-bidi-font-style: normal;">İyi kalpli…</i><o:p></o:p></span></span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="mso-ansi-language: TR;"><span style="font-family: trebuchet;">Ç: <i style="mso-bidi-font-style: normal;">Başarı sence nedir?</i><br />
K: <i style="mso-bidi-font-style: normal;">Sevmek…</i><o:p></o:p></span></span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="mso-ansi-language: TR;"><span style="font-family: trebuchet;">Çocuk bu değerli
arkadaşları ile vakit geçirmekten mutluluk duymaktadır. İçimizdeki parçaları
yansıttıklarımız en yakınımızdaki kişilerdir. İçsel dostluğu sağlayabilirsek
dışarıdaki dostluğu da sağlayabiliriz.<o:p></o:p></span></span></p><p class="MsoNormal"><span style="mso-ansi-language: TR;"></span></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEghbesmwzHulMkN_mxgKijF_GVdRm57jehJvCaS2QY5Eol3QBOk5tT_QgPo_bCEuakcktHYw0_lrJbi67-iYVd0dd9AR9vfmVRUPx_Fhpc6NMIJpZXvKA3JD1774qVbHWKVaavSA4_e1o2l5mU7nCD6T0b1nlki2WemGIyx7iWU9z7UW-8iOBf2e7QtaZs/s1241/%C3%87ocuk%20K%C3%B6stebek02.JPG" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="774" data-original-width="1241" height="250" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEghbesmwzHulMkN_mxgKijF_GVdRm57jehJvCaS2QY5Eol3QBOk5tT_QgPo_bCEuakcktHYw0_lrJbi67-iYVd0dd9AR9vfmVRUPx_Fhpc6NMIJpZXvKA3JD1774qVbHWKVaavSA4_e1o2l5mU7nCD6T0b1nlki2WemGIyx7iWU9z7UW-8iOBf2e7QtaZs/w400-h250/%C3%87ocuk%20K%C3%B6stebek02.JPG" width="400" /></a></div><p></p><p class="MsoNormal"><b style="mso-bidi-font-weight: normal;"><span style="mso-ansi-language: TR;"><span style="font-family: trebuchet;">Köstebek<o:p></o:p></span></span></b></p>
<p class="MsoNormal"><span style="mso-ansi-language: TR;"><span style="font-family: trebuchet;">Köstebek ise yemekle
kafayı bozmuş; özellikle de pastayla. Öte yandan coşkulu bir yanımızı temsil
eden köstebek kimisine göre bilinçdışını da temsil ediyor olabilir. <o:p></o:p></span></span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="mso-ansi-language: TR;"><span style="font-family: trebuchet;">Ç: <i style="mso-bidi-font-style: normal;">Sence en büyük zaman kaybı nedir?</i><br />
K: <i style="mso-bidi-font-style: normal;">Kendini başkalarıyla karşılaştırmak…</i><o:p></o:p></span></span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="mso-ansi-language: TR;"><span style="font-family: trebuchet;">Köstebek minicik ve
korkak olmasına rağmen bir o kadar da cesur – hayattaki düaliteyi gösterir
gibi. Her şeyin karşıtıyla var olduğunu ispatlar gibi…<o:p></o:p></span></span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="mso-ansi-language: TR;"><span style="font-family: trebuchet;">K: <i style="mso-bidi-font-style: normal;">İyilik görmek için bekliyoruz çoğu zaman, oysa kendimize iyi davranmaya
hemen başlayabiliriz.</i><o:p></o:p></span></span></p>
<p class="MsoNormal"><b style="mso-bidi-font-weight: normal;"><span style="mso-ansi-language: TR;"><span style="font-family: trebuchet;">At<o:p></o:p></span></span></b></p>
<p class="MsoNormal"><span style="mso-ansi-language: TR;"><span style="font-family: trebuchet;">At, bilge bir parçayı
temsil ediyor olabilir. Kimisine göre ruh veya öz-benlik de olabilir. Yardım
istemenin pes etmenin tersi olduğu söylüyor at; çocuğun kendi zayıflıkları ile
yüzleşmesinin gerçek cesareti simgelediğini belirtiyor.<o:p></o:p></span></span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="mso-ansi-language: TR;"><span style="font-family: trebuchet;">A (At): <i style="mso-bidi-font-style: normal;">Gözyaşlarının bir nedeni vardır, sana güç
verir, zayıflık değildir.<br /></i></span></span><i><span style="font-family: trebuchet;">Büyük şeyleri kontrol edemediğini hissettiğinde
burnunun dibindeki sevdiğin şeylere odaklan.</span></i></p>
<p class="MsoNormal"><span style="mso-ansi-language: TR;"></span></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEigKvsrJThSxoCI28NVvOlQPRivofZQ7YGxAIUmOWOq8Z152UgB85GwYunJIQWzClSSCfO_xiUN5O-sOA_GxPEjs6jugKEaEA5X6o2kItVja-UMsYRbzR_kdyuIS2cy-y7UBZKSCNlaK9zwX6PcQbOfmnjtbUXNQfG3CO4iEhV1t-taS1QLs9OWqJWQTdk/s1039/%C3%87ocuk%20K%C3%B6stebek04.JPG" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="696" data-original-width="1039" height="268" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEigKvsrJThSxoCI28NVvOlQPRivofZQ7YGxAIUmOWOq8Z152UgB85GwYunJIQWzClSSCfO_xiUN5O-sOA_GxPEjs6jugKEaEA5X6o2kItVja-UMsYRbzR_kdyuIS2cy-y7UBZKSCNlaK9zwX6PcQbOfmnjtbUXNQfG3CO4iEhV1t-taS1QLs9OWqJWQTdk/w400-h268/%C3%87ocuk%20K%C3%B6stebek04.JPG" width="400" /></a></div><b><span style="font-family: trebuchet;">Tilki<o:p></o:p></span></b><p></p><p class="MsoNormal"></p><p class="MsoNormal"></p><p></p><p class="MsoNormal" style="-webkit-text-stroke-width: 0px; color: black; font-family: "Times New Roman"; font-size: medium; font-style: normal; font-variant-caps: normal; font-variant-ligatures: normal; font-weight: 400; letter-spacing: normal; orphans: 2; text-align: left; text-decoration-color: initial; text-decoration-style: initial; text-decoration-thickness: initial; text-indent: 0px; text-transform: none; white-space: normal; widows: 2; word-spacing: 0px;"><span><span style="font-family: trebuchet;">Tilki, sessiz ve dışlanmış yan gibi… Yazarın belirttiği gibi hayata küskün ve kendini korumak için kimseye kolay kolay güvenmeyen bir parça. Oysa her parça gibi değerli. Tehlikeli anlarda koruyan, kaçan, savaşan, saklanan; daha sonra iyileşmek için bekleyen.<o:p></o:p></span></span></p><p class="MsoNormal"><b><span style="font-family: trebuchet;">Sonuç</span></b></p>
<p class="MsoNormal"><span style="mso-ansi-language: TR;"><span style="font-family: trebuchet;">Özgürlük, olaylara nasıl
tepki verdiğimizle ilgili… Tepkisel olan parçalarımızı zihnimiz otomatik pilotu
olan göreceli olarak daha ilkel bir kısmından besleniyor. Bu derindeki
tepkiselliğin ardındaki dinamikleri çözmediğimiz sürece özgür irademizle
kararlar veremeyeceğiz. Dinamiklerin çoğu çocukluğumuza, ebeveynlerimizle olan
ilişkiye dayanmaktadır. Onların çocuk ve travmatik parçaları, onların ebeveynleri
derken anlarız ki köklerimizdeki acı olaylar parçalarımızın yaratıcıdır. <o:p></o:p></span></span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="mso-ansi-language: TR;"><span style="font-family: trebuchet;">Zihnimiz başkalarının
bizi nasıl gördüğü ile kendimizin bizi nasıl gördüğü arasındaki çelişki ile
boğuşur – oysa hakikat daha derindedir. Hayatın “mükemmel olmasına” gerek
yoktur; hayat hayattır… Hayat zor olsa da, içimizdeki çocuk sevilmeyi hak
ediyor – olduğu gibi. <o:p></o:p></span></span></p>
<p class="MsoNormal"><i style="mso-bidi-font-style: normal;"><span style="mso-ansi-language: TR;"><span style="font-family: trebuchet;">Ç: Acaba öğrendiklerini unutma okulu diye bir şey
var mı?</span></span></i></p>Deniz Öztaşhttp://www.blogger.com/profile/05169449365896918404noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-5261175882010458545.post-42596102876134136502023-12-13T19:01:00.001+03:002023-12-13T19:03:11.305+03:00Please Give<p></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiVJSS3Bh3CghPBzcX56AehBuGJHgmRGB1dUv2EKXF4tYPttmTBbZ7A9iv099yiYE9HFfHGc7O3_-QW8MSbbAr3xnMpupKVrRZXfPzDs_5Swrh4umJDdiwznAwH_x9r6N8FhkjPD4UMLo5BSCikNkRcHjG8EQZd0pXD_HTAm1lMeLycCuIRKMTcHf4EW_E/s1311/Please%20give01.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1311" data-original-width="891" height="400" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiVJSS3Bh3CghPBzcX56AehBuGJHgmRGB1dUv2EKXF4tYPttmTBbZ7A9iv099yiYE9HFfHGc7O3_-QW8MSbbAr3xnMpupKVrRZXfPzDs_5Swrh4umJDdiwznAwH_x9r6N8FhkjPD4UMLo5BSCikNkRcHjG8EQZd0pXD_HTAm1lMeLycCuIRKMTcHf4EW_E/w271-h400/Please%20give01.jpg" width="271" /></a></div><span style="font-family: trebuchet;"><p>Annesi ona hiçbir zaman
yirmi dolar vermemişti, kendi istediği kıyafetleri de almıyordu, ancak yolda
rastladığı bir dilenciye yirmi doları vermekle kalmıyor, manevi olarak da
ihtiyacı olan insanlara yardım etmeyi kafaya takmıştı. Onunki basit bir
yardımdan öteydi; sanki bir bağımlılık gibi yardımseverdi. Kendi kızına veya eşine
değil – yardıma muhtaç olduğunu düşündüğü insanlara.</p></span><p></p>
<p class="MsoNormal"><span style="mso-ansi-language: TR;"><span style="font-family: trebuchet;">Anne ve babası komşularının
evini almışlardı; oysa dairenin eski sahibi olan huysuz yaşlı anneanne ölmek
bilmiyordu sanki. Küçük torunu ile yaşıyor, torunu onun her ihtiyacını
karşılıyordu. Mesleği de hemşirelik ve bu mesleği severek yapıyordu. Ablası ise
güzellik uzmanı güzel bir kadıncı. Kardeşinin aksine, o anneannesine kötü
davranıyor ve fazlaca destekte bulunmak istemiyordu. Öfkesi kişiseldi,
annesinin erken ölümün sonra anneanne onlara bakmıştı. Öte yandan o hep aksi
biriydi. <o:p></o:p></span></span></p><p class="MsoNormal"><span style="mso-ansi-language: TR;"></span></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh6Zfv_QjIFmUxDITgQSGG1Wthac3bXwcVXsWER5WO38sbHnBV4GkLNmBm0MIKUc5wDX7-eSCX2bNBazam0aNx1uXUaPxHerF48IOMxD4GPqnjVvtjRu1q-qXnTpOlW0GbJ5AptWluztpI/s907/Please+give02.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="678" data-original-width="907" height="299" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh6Zfv_QjIFmUxDITgQSGG1Wthac3bXwcVXsWER5WO38sbHnBV4GkLNmBm0MIKUc5wDX7-eSCX2bNBazam0aNx1uXUaPxHerF48IOMxD4GPqnjVvtjRu1q-qXnTpOlW0GbJ5AptWluztpI/w400-h299/Please+give02.jpg" width="400" /></a></div><span style="font-family: trebuchet;"><p class="MsoNormal">Babası ise bu büyük abla
ile flörtleşiyordu. Hiç hayatında yapmadığı bir şeydi bu. Buna sebep olan
karısının başkalarına düşkünlüğü ve artık arkadaş gibi olmaları olabilir miydi?
Bilemiyordu. Tuvalete bile beraber giriyordu anne-babası… Ne olursa olsun
babası onu daha çok anlıyordu. Yine de babasının böyle bir ilişki yaşamasını
istemezdi.</p></span><p></p>
<p class="MsoNormal"><span style="mso-ansi-language: TR;"><span style="font-family: trebuchet;">Onu en çok rahatsız eden
durum ise gerçeklerin söylenmiyor oluşuydu. Burnunda korkunç bir sivilce bile
çıksa hiç belli olmuyor diyerek sözüm ona moral veriyordu. Kızının kendini
şişman hissetmesine aldırmıyor, kıyafet seçimlerinde kızına tam aksi fikirler
söylüyordu. Annesinin onu görmesine ve olduğu gibi kabul etmesine ihtiyacı
vardı. Oysa annesi ticarette kazandığı paradan bile rahatsız oluyordu. En
sonunda kandırdığını düşündüğü bir müşteriye fazladan para bile vermişti. <o:p></o:p></span></span></p><p class="MsoNormal"><span style="mso-ansi-language: TR;"></span></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj_rQz1MVs5qf_bTIgfYean3G_o1aRGNyTfZ8g5kiSwMluT3buTxA5Oz2uS5Sdw2JntuXi0DaPpEUu7aZjZaZnw7RTMssICrOSGHY1EVpUFF3kCFPUw51jqOLuByfaUNx0XVj50tmrgCn0/s655/Please+give03.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="655" data-original-width="543" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj_rQz1MVs5qf_bTIgfYean3G_o1aRGNyTfZ8g5kiSwMluT3buTxA5Oz2uS5Sdw2JntuXi0DaPpEUu7aZjZaZnw7RTMssICrOSGHY1EVpUFF3kCFPUw51jqOLuByfaUNx0XVj50tmrgCn0/s320/Please+give03.jpg" width="265" /></a></div><p class="MsoNormal"><span style="mso-ansi-language: TR;"><span style="font-family: trebuchet;">Annesine kızgındı; ne
babasının yanında bir eş, ne de onun için bir anne oluyordu. Sadece dünyadaki
aç ve muhtaçlara kafayı takmış bir şekilde onlara yardım etmeye çalışıyordu.
Bunun bir dengesi yok muydu? Öncelik sıralaması olması gerekmez miydi? Kendisi,
babası, kızı ve sonra muhtaçlar gelebilirdi belki… Ayrıca annesi verdikçe
tükenmiyor muydu? O kimden alacaktı? Yoksa tüm bunlarda yanılıyor muydu? <span style="mso-spacerun: yes;"> </span><span style="mso-spacerun: yes;"> </span><span style="mso-spacerun: yes;"> </span></span><o:p></o:p></span></p>Deniz Öztaşhttp://www.blogger.com/profile/05169449365896918404noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-5261175882010458545.post-13336950292986799102023-08-23T19:43:00.003+03:002023-08-23T19:43:20.184+03:00Yaylada<p></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjC2VLR9pH1ut64OAVMMaxCEesMQvaY1MrtS5p7k1g0INdnDgEb6ALuRBjVs00xi8BpgM_WA_kleyxEEMsHgz1zLI-k-rEEdNs2rQK14nGmaEPRLqCg4yWCH4IyrCFthOK5M8NTMk6wSHDMRUevhxI48CsC1_2QutuMt7jE4_bOhyWU5dAR5LQ0NQFWc6k/s1348/pokut_deniz.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1348" data-original-width="1200" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjC2VLR9pH1ut64OAVMMaxCEesMQvaY1MrtS5p7k1g0INdnDgEb6ALuRBjVs00xi8BpgM_WA_kleyxEEMsHgz1zLI-k-rEEdNs2rQK14nGmaEPRLqCg4yWCH4IyrCFthOK5M8NTMk6wSHDMRUevhxI48CsC1_2QutuMt7jE4_bOhyWU5dAR5LQ0NQFWc6k/s320/pokut_deniz.jpg" width="285" /></a></div><span style="background-color: white; color: #242424; font-family: "Segoe UI", "Segoe UI Web (West European)", "Segoe UI", -apple-system, BlinkMacSystemFont, Roboto, "Helvetica Neue", sans-serif; font-size: 14.6667px;"><p>Ağaçlarla bulutların dans ettiği anda</p></span><p></p><p><span style="background-color: white; color: #242424; font-family: "Segoe UI", "Segoe UI Web (West European)", "Segoe UI", -apple-system, BlinkMacSystemFont, Roboto, "Helvetica Neue", sans-serif; font-size: 14.6667px;">Birsiz, sıfırsız, ayrımsız…</span></p><p><span style="background-color: white; color: #242424; font-family: "Segoe UI", "Segoe UI Web (West European)", "Segoe UI", -apple-system, BlinkMacSystemFont, Roboto, "Helvetica Neue", sans-serif; font-size: 14.6667px;">Ayrımsızlığın da sonlandığı o yaylada...</span></p><p></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiFznCDARu1TPsLYKHt0lx3BWgCe1UCskGhtCAXSepQcb8zHvKtWD9YizWE81w92CehPz7pM2iC9Cek2BTTyTvrk1PYF8P8Mg8yEsf4pEu3TfkF0HJ3TMld680oJadj8MT_z-eLysWfyo-mBY61Ig3TQF5433Rk9PUrNQDoTLhVrXVx9e2OAiLMUC6yrTA/s2560/pokut2.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="2560" data-original-width="1920" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiFznCDARu1TPsLYKHt0lx3BWgCe1UCskGhtCAXSepQcb8zHvKtWD9YizWE81w92CehPz7pM2iC9Cek2BTTyTvrk1PYF8P8Mg8yEsf4pEu3TfkF0HJ3TMld680oJadj8MT_z-eLysWfyo-mBY61Ig3TQF5433Rk9PUrNQDoTLhVrXVx9e2OAiLMUC6yrTA/s320/pokut2.jpg" width="240" /></a></div><br /><span style="background-color: white; color: #242424; font-family: "Segoe UI", "Segoe UI Web (West European)", "Segoe UI", -apple-system, BlinkMacSystemFont, Roboto, "Helvetica Neue", sans-serif; font-size: 14.6667px;"><br /></span><p></p><p><span style="background-color: white; color: #242424; font-family: "Segoe UI", "Segoe UI Web (West European)", "Segoe UI", -apple-system, BlinkMacSystemFont, Roboto, "Helvetica Neue", sans-serif; font-size: 14.6667px;"><br /></span></p>Deniz Öztaşhttp://www.blogger.com/profile/05169449365896918404noreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-5261175882010458545.post-48957477161288343492023-05-19T12:16:00.005+03:002023-05-19T12:16:22.536+03:0019 Mayıs<p></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhTjxRdeKphwrD80OJ4yqW6Hk8xqdi7y86YSeuiM7bj5mltlu1pJV5b50OVvW4hzCdXpnjcVPx-sRr0ABhAjEECr9eFYqxEWjVXc9PRqwkVJIxIPr8uK48gznHJGbwFazk8yd2e6XUOs0hT1Cnnu4P0bqO_JsrS0Em7L6fVm3zHILadGBkgh3dZUrwU/s845/19%20May%C4%B1s_00.JPG" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="653" data-original-width="845" height="247" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhTjxRdeKphwrD80OJ4yqW6Hk8xqdi7y86YSeuiM7bj5mltlu1pJV5b50OVvW4hzCdXpnjcVPx-sRr0ABhAjEECr9eFYqxEWjVXc9PRqwkVJIxIPr8uK48gznHJGbwFazk8yd2e6XUOs0hT1Cnnu4P0bqO_JsrS0Em7L6fVm3zHILadGBkgh3dZUrwU/s320/19%20May%C4%B1s_00.JPG" width="320" /></a></div><br />Tüm umutların sona erdiği
bir anda Samsun’a doğru yol alan bir gemi dört sene sürecek bir mücadelenin
başlangıcıydı… Dışarıdaki düşmanlara karşı kazanılan bir çabaydı bu. Oysa henüz
dört senenin içindeyken bile sadece harici değil dahili düşmanlar da vardı.
Savaş sadece dışarıya karşı verilmiyordu. İlk başta bu noktaya nasıl
gelinmişti? Tüm büyük medeniyetlerinin çöküşü kendi içsel problemleri ile
başlamamış mıydı? On-on beş senede olan bir durum değildi bu. Fakirlik,
cehalet, dışlanmışlık Anadolu’nun her yerindeydi.<p></p><p class="MsoNormal"><o:p></o:p></p><p class="MsoNormal">Zafer sadece dışarıda
kazanılmadı, içeride de kazanıldı. Zihniyet değişti, her yana fabrika, okul,
ışık yayıldı. Ancak ne oldu? Sen-ben davaları maske değiştirerek devam etti.
Işık zihinlerin derinine inemedi. Ötekileştirme kutuplaşmaya sebebiyet veriyor.
Kutuplaşma her bireyin bir kale seçmesine ve kalesinin ölümüne savunmasına
sebebiyet verir. Dar görüşlülüğe yatkın beynimiz nörolojik olarak iptal
edildiği gibi <i>kendi fikirlerinin aksi
fikirleri tehdit olarak görmektedir. </i>Öyle asıl savaş insan zihnin içinde
verilmelidir.<o:p></o:p></p><p class="MsoNormal">Bağnaz bir şekilde
tutunduğumuz inançlara, fanatizme, düşüncelere bakmalıyız? Kendimizi
keşfedersek neden diğerlerini yadsımaya çalıştığımızı, ötekileştirdiğimizi,
kısıtlamaya çalıştığımızı, bize benzemelerini istediğimizi anlayabiliriz. <i>Yunus Emre’</i>nin dediği gibi ilim bilmek
kendini bilmektir. Aşkı böyle bulu Yunus… Aşkı ancak nefsini öldürdüğünde
bulur. Bizi yöneten bu içsel parçalarımızı öldürmedikçe özgürlük söz konusu
değildir.<o:p></o:p></p><p class="MsoNormal">İnsan zihninin tek derdi
kendini güvende tutmaktır. İster bu dünyada, ister hayalini kurduğu cennette…
Hiç fark etmez. En tehlikeli olan da hiçbir fikri olmadığı öte dünyayla ilgili
saçma sapan söylemlere inanarak teslim olur içinde bulunduğu topluluğa. Önemli
olan ait hissederek güvende hissetmesidir. Gerisi kolaydır, sahte aşk için
yapılan her şey mubahtır…<o:p></o:p></p><p>
</p><p class="MsoNormal">Ey Türk Gençliği, son ve
nihai vazifen, içinde özgürlüğe ulaşıp, çevrene ışık yaymaktır. Ta ki tüm
ışıklar bir olana kadar… <o:p></o:p></p>Deniz Öztaşhttp://www.blogger.com/profile/05169449365896918404noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-5261175882010458545.post-56350763025771005242023-04-30T22:55:00.003+03:002023-05-08T23:12:52.749+03:00Pieces Of A Woman<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiVLUf94Pzj2h27lKp_yFqlcFTmfzjdu_vMd7_0J_Mc3lRIr2w4CD5AVWSo-hc4URf3bFvLlYk7fHp9g5bZq-qVjcxXICSb8ZQU3gBu3ijW51vQkk-kNbonZYeh1MMtjc5BTXnOOG7o7ajQnJLw-EFnbTUEHT1V8dMN-u6g9Qu4mxHje-4s8q9aV8PR/s1000/PiecesOfAWoman00.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1000" data-original-width="700" height="400" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiVLUf94Pzj2h27lKp_yFqlcFTmfzjdu_vMd7_0J_Mc3lRIr2w4CD5AVWSo-hc4URf3bFvLlYk7fHp9g5bZq-qVjcxXICSb8ZQU3gBu3ijW51vQkk-kNbonZYeh1MMtjc5BTXnOOG7o7ajQnJLw-EFnbTUEHT1V8dMN-u6g9Qu4mxHje-4s8q9aV8PR/w280-h400/PiecesOfAWoman00.jpg" width="280" /></a></div><p>Anneannesi annesini savaş
zamanı doğurmuştu. Dedesi toplama kampındayken, saklandığı bir köşede annesini
doğurmuş, sadece çocuğunun hayatta kalmasına yetecek kadar besin bulabilmişti.
Ağlayacak gücü olsa yakalanabilirlerdi. Bir süre geçtikten sonra bebeği doktora
gösterdiğinde doktorun bebekten hiç ümidi yoktu. Ölecekti. Anneannesi onu
hayatta tutmaya çok istekliydi. Doktor onu havaya kaldırmasını söyledi. Eğer
başını dik tutarsa bir şansı vardı. Annesi bebek halinde başına dikleştirmişti.
Bir daha da inmemişti başı; hep güçlü bir kadın olmuştu.</p>
<p class="MsoNormal"><span style="mso-ansi-language: TR;">Şimdi sıra kendisindeydi;
kızı artık doğmak üzereydi. Ne olabilirdi? O da elbette evde doğuracaktı.
Kocası da onunla hem fikirdi. Oysa işler hiç de umdukları gibi gitmemişti. Önce
her zamanki ebelerinin yerine yeni bir ebe gelmişti. Kızı uzun bir ıkınmadan
sonra kucağındaydı ancak hiç beklenmedik bir şekilde bebeklerini
kaybetmişlerdi… Ebe, gidişattan endişesini dile getirmişti, oysa kendisi
hastaneye gidip evde doğuramamayı başarısızlık olarak görüyordu. İşte bu onu
için için parçalayacaktı.<o:p></o:p></span></p><p class="MsoNormal"></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgN6yzC9Z_WmUPvCrEA5iRX5dXuvporypcHMj7L24CcO50C7DJ4oIoeuOlowbNT1sBhdD3q8o5kfoM28YhUntwsQBHcHybJyibU3BLiuTN6Mnsy3TQHh5F3mSItfGUGc_NsCMKkquiqDof3QzDrwtkjmHfTPVIHjLPVsUQ4xqMCSQ21HA_sdPNv14OH/s1339/PiecesOfAWoman01.JPG" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="770" data-original-width="1339" height="230" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgN6yzC9Z_WmUPvCrEA5iRX5dXuvporypcHMj7L24CcO50C7DJ4oIoeuOlowbNT1sBhdD3q8o5kfoM28YhUntwsQBHcHybJyibU3BLiuTN6Mnsy3TQHh5F3mSItfGUGc_NsCMKkquiqDof3QzDrwtkjmHfTPVIHjLPVsUQ4xqMCSQ21HA_sdPNv14OH/w400-h230/PiecesOfAWoman01.JPG" width="400" /></a></div><br />Hiçbir şey aynı değildi
artık. Annesi ebeyi mahkemeye vererek adalet istiyordu. Kocası da onun eski
halini... Yapamıyordu. Sanki parçalara bölünmüştü ve bazı parçaları da kayıptı.
Kızıyla beraber bir yanı ölmüş gibiydi. Herkesin onu anlamaktan ziyade intikam
peşinde olmasını da anlayamıyordu. Kocası başka bir kadına sığınmıştı bile, o
da kendini biraz eğlenceye atmak istedi ancak yapamadı. Yaşadıkları ile nasıl
yüzleşecekti.<p></p>
<p class="MsoNormal"><span style="mso-ansi-language: TR;">Günler geçti, ebe
hakkında açılan kamu davasındaydı artık. Bir süre herkesin beklentisini
besleyecek şekilde tanıklık ettikten sonra ebenin bir suçu olmadığını, onun
elinden geleni yaptığını söyledi. O da biliyordu, kızının dünyayı bu kadar kısa
sürede terk etmesinin başka bir sebebi vardı… <o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="mso-ansi-language: TR;">Belki bir gün ne olduğu
anlayacaktı, artık hayata devam etmek için onunla vedalaşmaya, onun bu kısacık
yaşamını onurlandırmaya hazırdı…<o:p></o:p></span></p>Deniz Öztaşhttp://www.blogger.com/profile/05169449365896918404noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-5261175882010458545.post-67888673896560246512022-11-04T12:59:00.003+03:002022-11-04T12:59:40.257+03:00Aşıklar Bayramı<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj_CyTsUqsMLZHC7iQhQB6mDMpPPEOBn45KbKsStfQCAvaiu_kZDuHcLnyz1PLkKB89hmMKZkPlCYQmSj5wrl5FiSlCjAR0lJx_-56Nz-paootyR4poeVOOsOw0U7p_UJ0epHGvpcW9mleGk5JfNCsW-z7vJGEcp3pIjXHnAXFJYcFla0xjwy2KQkdS/s758/A%C5%9F%C4%B1klar%20Bayram%C4%B100.JPG" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="758" data-original-width="553" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj_CyTsUqsMLZHC7iQhQB6mDMpPPEOBn45KbKsStfQCAvaiu_kZDuHcLnyz1PLkKB89hmMKZkPlCYQmSj5wrl5FiSlCjAR0lJx_-56Nz-paootyR4poeVOOsOw0U7p_UJ0epHGvpcW9mleGk5JfNCsW-z7vJGEcp3pIjXHnAXFJYcFla0xjwy2KQkdS/s320/A%C5%9F%C4%B1klar%20Bayram%C4%B100.JPG" width="233" /></a></div><p>Artık o da biliyordu… Son
yolculuğuna az kalmış, yıllardır görmediği, arayıp sormadığı oğlunun yanına
gitmesi gerektiğini biliyordu. Ona varınca “<i>şöyle
bir uğradım</i>” diyecekti.</p>
<p class="MsoNormal"><span style="mso-ansi-language: TR;">Oğlu Yusuf, avukat
olmuştu. 25 yıldır görmediği babasına kapıyı açtığında şaşkındı. Şaşkınlık
bittiğinde gelen duygusu 25 yılın öfkesiydi. Yatılı okuldayken her hafta sonu
bir umutla babasını bekleyen oğlu, kısa sürede babasının ölümcül bir hastalığın
son evresinde olduğunu anlayacaktı. Ailesinden ayrıldığında belki de kendinden
korumak istiyordu. Eski eşi başka biriyle evlenmek zorunda kalmış, oğlu 14
yaşında yatılı okula gitmek zorunda kalmıştı. O da şimdi avukat olarak hayattaki
haksızlıklarla mücadele ediyordu. Aldığı davalar ceza davaları, aldığı yük ona
gelen mağdurların kaderleriydi. <o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="mso-ansi-language: TR;">Oğlu çok öfkeliydi: Neden
diyordu, neden beni bırakıp gittin, neden beni arayıp sormadın? Tuhaf olan kendisinin
hayaliydi yatılı okulda okumak. Öğretmek olmak. Kendi babası onu okula
gönderecekti. Babasının aldığı şapkayla büyük hayaller kurarken elinde babasının
verdiği şapka ile kala kaldı. Ölmüştü… İki sene geçmeden annesi… Oysa bu hikâyeler
oğlunu hiç mi hiç ilgilendiriyordu. Bu onun davranışlarını haklı çıkarmıyordu.
Alamadığını verememişti. Hayat bir şekilde akıp gitmişti. Tek ifade şekli sazı
ile türlü söylemekti.</span></p><p class="MsoNormal"></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiKwOnf8gvms8qGPr_PwGNmm8LLw5wOibR2Zmt6pJSIzq36lJrbPYROjrlc-k_CgpHSpV19HjE35yyp7uDif6AWua4zdykqgoZcohYWeSRta8SLyjnRIDiKbQ5jta1b-h39j3P6p6cTz5ZpAJX9KhKQ54LC0EHVFhbVpuLdUYg6V8sYKcd72uP6G5l0/s750/A%C5%9F%C4%B1klar%20Bayram%C4%B101.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="375" data-original-width="750" height="200" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiKwOnf8gvms8qGPr_PwGNmm8LLw5wOibR2Zmt6pJSIzq36lJrbPYROjrlc-k_CgpHSpV19HjE35yyp7uDif6AWua4zdykqgoZcohYWeSRta8SLyjnRIDiKbQ5jta1b-h39j3P6p6cTz5ZpAJX9KhKQ54LC0EHVFhbVpuLdUYg6V8sYKcd72uP6G5l0/w400-h200/A%C5%9F%C4%B1klar%20Bayram%C4%B101.jpg" width="400" /></a></div><p></p><p class="MsoNormal"><span style="mso-ansi-language: TR;">Erkenden kendini yola
atmıştı; son hayali Kars'taki Aşıklar Bayramı’nda eski dostlarıyla bir araya
gelip onlarla vedalaşmaktı. Oğlu kızgınlığına rağmen ona kıyamamış, yollara
düşmüştü. Bu yolculuk onun için babasıyla çıkamadı yaşayamadığı hayatın tek
perdelik bir sahnesiydi… <o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="mso-ansi-language: TR;">Sordu oğlu ona: <i style="mso-bidi-font-style: normal;">“Adalete inanıyor musun?”</i> <br />
Cevap verdi: <i style="mso-bidi-font-style: normal;">“Bunca yaşadığım yıllar
boyunca bu dünyada adalet olmadığını anladım öbür dünyadan da çok büyük bir
ümidim yok”…</i> Kendi yaşadığı adaletsizlikleri kendi oğluna da yaşatmış. Oğlu
da derindeki bir hisle avukat olmuş. Oysa içindeki yangın hiç sönmüyordu. Ne
yaparsa yapsın kendini kötü hissediyordu. Kimseye bağlanmıyor, bağlanamıyordu. <o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="mso-ansi-language: TR;">Yol boyunca ilerlerken,
hayatında kalbini kırdığı insanlardan helallik istiyordu. Bu dünyada
olmayanlardan nasıl alacaktı? Gidiyordu onlarla buluşmaya… Vakti az kalmış, gözleri
kapanmak üzereydi.<o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="mso-ansi-language: TR;">Oğlu bir yandan kızgın,
bir yandan üzgün… Artık mezarın başında. Tek başına, gözyaşları dökülmektedir.
Ağlarken diğer bir Âşık gelir ve teselli etmektedir. <o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal"><i style="mso-bidi-font-style: normal;"><span style="mso-ansi-language: TR;"></span></i></p><blockquote><i style="mso-bidi-font-style: normal;">“Baba kelimesi yarım kalmış bir kelimedir, babalar
hep yarım kalır.”</i></blockquote><i style="mso-bidi-font-style: normal;"><o:p></o:p></i><p></p>Deniz Öztaşhttp://www.blogger.com/profile/05169449365896918404noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-5261175882010458545.post-31661878833893028222022-07-30T10:51:00.004+03:002022-07-30T10:51:42.083+03:00Zeytin Ağacı - Aile Ağacı<p><table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><tbody><tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi4gy2qNVI2KbtUaH9scGR9SPOoOHOZZ3D0rDLbS2I1xhk9THIy8Uw9vydOZ6bf3QcciwZSe1dvZhCJsz6SUQuV5PE-R3uGmCcRolbSfmNiTS8Vb72lxmp6GE6_1l7HU4oLd1SVe4PQvvLHhS-jj4j6kFFbEX62MUl4QzwsdgvAWIJLc23qf75gfgOH/s1085/Zeytin%20A%C4%9Fac%C4%B100.JPG" imageanchor="1" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" data-original-height="609" data-original-width="1085" height="225" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi4gy2qNVI2KbtUaH9scGR9SPOoOHOZZ3D0rDLbS2I1xhk9THIy8Uw9vydOZ6bf3QcciwZSe1dvZhCJsz6SUQuV5PE-R3uGmCcRolbSfmNiTS8Vb72lxmp6GE6_1l7HU4oLd1SVe4PQvvLHhS-jj4j6kFFbEX62MUl4QzwsdgvAWIJLc23qf75gfgOH/w400-h225/Zeytin%20A%C4%9Fac%C4%B100.JPG" width="400" /></a></td></tr><tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;"></td></tr></tbody></table><span style="font-family: trebuchet;">Çalışıp didinip cerrah
olmuştu, şimdi yeni bir hedefi vardı; yurt dışında bir bölüme transfer olmak. Ada’nın
tüm başarıların yanı sıra yakın arkadaşlarından birinin kanser olması onu çok
üzüyordu. Tüm çabaları onun kurtarmak da olsa arkadaşı Sevgi gözünün önünde
kuruyordu. Diğer bir arkadaşları Leyla ise olumlu ve neşeli tavırları ile
herkese moral vermeye çalışırken hiçbir şeyi dert etmiyor gibi duruyordu.</span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="mso-ansi-language: TR;"><span style="font-family: trebuchet;">Tüm macera Sevgi’in 'Köken
Aile Açılımı' isimli çalışmayı denemek istemiyle başlıyordu. Bu çalışma diyordu
ki – <i style="mso-bidi-font-style: normal;">her hastalığın, olayın ardında yatan
bir travma veya atalara dayanan bir trajedi vardır…</i> <o:p></o:p></span></span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="mso-ansi-language: TR;"><span style="font-family: trebuchet;">Bu doğru olabilir miydi?
Atalarımızın öldürülmesi, göç etmesi, sevdiklerine kavuşamamaları, anne babalarına
karşı kendini ifade edememeleri, onların sorumluluklarını paylaşmaları,
nesiller sonra bizleri nasıl etkilerdi?.. Daha da ilginç olanı bizi hiç
tanımayan insanlar bizim atalarımızı ve bizi nasıl temsil ediyordu?<o:p></o:p></span></span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="mso-ansi-language: TR;"><span style="font-family: trebuchet;">Önce Sevgi denemeye karar
verdi; daha henüz çocukken gözleri önünde öldürülen babasının acısıyla
yüzleşti, annesinin eşi durumuna düşüp evde bir çocuk için fazla olan yükleri
sırtlandığını fark etti. Tedavisini elbette bırakmamıştı… Bir ay içerisinde çok
daha sağlıklı gözüküyordu. Hastalık ona bir mesaj veriyordu sanki uyan ve fark
et… Ada’ya göre bu geçmiş tedavilerin sonucuydu. Her ne kadar değerler
inanılmayacak kadar iyi olsa da bu çalışmanın işe yaradığını kabul etmek
istemiyordu.<o:p></o:p></span></span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="mso-ansi-language: TR;"></span></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjLTfkKTFFjK3aFJ55hoW-UbBsRHduMHP9MM7RWe8pQIHEBJvoAD8Dfqz9IomDYufS8ZInpb9U2YCKCItiUEP9qBGzY-JqGij3S7SiC5fztCbKHi6Ov9q1TnTqE9Zk2AOHVTWsUiEk7aHFVAFd5XP1W_BfBTRBfyzahcZvGO3exRKgJrCY0X1tGAD0r/s1003/Zeytin%20A%C4%9Fac%C4%B102.JPG" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="504" data-original-width="1003" height="201" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjLTfkKTFFjK3aFJ55hoW-UbBsRHduMHP9MM7RWe8pQIHEBJvoAD8Dfqz9IomDYufS8ZInpb9U2YCKCItiUEP9qBGzY-JqGij3S7SiC5fztCbKHi6Ov9q1TnTqE9Zk2AOHVTWsUiEk7aHFVAFd5XP1W_BfBTRBfyzahcZvGO3exRKgJrCY0X1tGAD0r/w400-h201/Zeytin%20A%C4%9Fac%C4%B102.JPG" width="400" /></a></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div><span style="font-family: trebuchet;">Her defasında suya
girdiğinde boğulacak gibi hisseden Leyla’nın çalışmasında ise anneannesinin
Girit’ten göçerken birisi tarafından suya atılıp boğulması ortaya çıktı. Onun hissetleri
acıları, korkuları Leyla da hissediyordu. Anneannesini onurlandırdıkça Leyla’nın
sudan korkusu bitmişti.</span><p></p>
<p class="MsoNormal"><span style="mso-ansi-language: TR;"><span style="font-family: trebuchet;">Geçmişteki aile
dinamikleri en ilişkilerde kendini gösteriyordu. Kurduğumuz ilişkiler,
hayatımıza çektiğimiz olaylar bastırdığımız yanların yansımalardan oluşuyordu.
Annemiz, babamız yerine koyduğumuz insanlar. Onların yaşadıklarının aynısını
veya tam tersini yaşamak ve tüm bunlar karşında geliştirdiğimiz inatçı parçalar;
güçlü, öfkeli, çok çalışkan, eril, aşırı alışveriş veya eğlenceye düşkün… vb.<o:p></o:p></span></span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="mso-ansi-language: TR;"></span></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiodQrrJsTVxRDHmeRdBVMNblDxoFQpeVC7YGCTUkYLJKBb-opIWEG2CrZT1T06VBQSxa6Bqo94dsGv46mhQmcoZ7BwFEbAeEX83VjWLL8S_sqdowPkDKtlhQv8XgUOcSmtG8WKztmX38ye2Gp0QwLq1MUvay1JNsT-wZvKoqYYLbePHU4eTGm8TyHu/s987/Zeytin%20A%C4%9Fac%C4%B101.JPG" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="658" data-original-width="987" height="266" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiodQrrJsTVxRDHmeRdBVMNblDxoFQpeVC7YGCTUkYLJKBb-opIWEG2CrZT1T06VBQSxa6Bqo94dsGv46mhQmcoZ7BwFEbAeEX83VjWLL8S_sqdowPkDKtlhQv8XgUOcSmtG8WKztmX38ye2Gp0QwLq1MUvay1JNsT-wZvKoqYYLbePHU4eTGm8TyHu/w400-h266/Zeytin%20A%C4%9Fac%C4%B101.JPG" width="400" /></a></div><p></p><p class="MsoNormal"><span style="mso-ansi-language: TR;"><span style="font-family: trebuchet;">Olumlu gelişmeler olsa da
Ada hala olan bitene inanmak istemiyordu. Ayrıca olumlu gelişmelerin yanı sıra
farkındalık kazandıkça olumsuz durumlar da ortaya çıkmıyor değildi. Sevgi,
annesinin onun çocuk yerine koymasından bıkmış ve annesine bunu anlatınca
araları bozulmuştu. Leyla, eşine verdiği sınırsız toleransı sorgular olmuş ve
yapayalnız kalırsa ne olacağında endişe eder hale gelmişti. Kendisinin
hayatında da yeniden aldatılıyordu… Ada’nın geçmişinde ise hiç bilmediği
olaylar vardı. Anneannesinin ablası genç yaşta trajik olayların sonunda can
vermişti. Yaklaşık 100 sene öncenin duyguları hala bugünkü kadar tazeydi – <i style="mso-bidi-font-style: normal;">büyük travmaları zaman iyileştirmiyordu.<o:p></o:p></i></span></span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="mso-ansi-language: TR;"><span style="font-family: trebuchet;">Olay olayları takip
ederken artık biliyordu Ada: Her ne kadar ispat edemese de bu çalışma geçmişi
anlamamıza, olan olayları, aile bireylerini oldukları gibi kabul etmemize ve
özgürleşmemize fayda sağlıyordu; çalışmaya devam edecekti, zeytin ağaçlarının
arasında…<o:p></o:p></span></span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="mso-ansi-language: TR;"><span style="font-family: trebuchet;">Zeytin ağacının altında
nur içinde yat babam…</span><o:p></o:p></span></p>Deniz Öztaşhttp://www.blogger.com/profile/05169449365896918404noreply@blogger.com2tag:blogger.com,1999:blog-5261175882010458545.post-29913939319837328572022-07-15T11:30:00.004+03:002022-07-15T11:30:38.251+03:00Generational Sins<p><span style="font-family: trebuchet;"></span></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><span style="font-family: trebuchet;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiRGfkqrHa73mHgRlEArUwIbUzug3LWxxja8_xZqdmwBzsiL7M5hWgdgJIDgtE76iR5VqwsBZh8t9qZWU7TxNWFKpKv8VXDfNW33j3SSBd6GuGIZoWPFJI8f0Z6uE_ZfZmgwP4kv_82qRNAC578R7toibcO9eRGF2ItTOd2gSfGClbWBuooIJbJhgCD/s818/Generational%20Sins.JPG" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="818" data-original-width="557" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiRGfkqrHa73mHgRlEArUwIbUzug3LWxxja8_xZqdmwBzsiL7M5hWgdgJIDgtE76iR5VqwsBZh8t9qZWU7TxNWFKpKv8VXDfNW33j3SSBd6GuGIZoWPFJI8f0Z6uE_ZfZmgwP4kv_82qRNAC578R7toibcO9eRGF2ItTOd2gSfGClbWBuooIJbJhgCD/s320/Generational%20Sins.JPG" width="218" /></a></span></div><p></p><p><span style="font-family: trebuchet;"><i>“Ben senin annenin ve ölüyorum. Senin yaşlandığını
görmek isterdim. Zamanı geldiyse ben hazırım. Beni daha sonra takip
edemeyeceğin bir yere gitmiyorum. Yaşam zordu. Ancak ölmek kolay olacak… Bunu
takmanı istiyorum. Buna baktığında benim bulduğum huzuru bul. Geçmişinle
yüzleş.”</i></span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-family: trebuchet;">Annesinin ölmeden önceki
son vasiyeti, kardeşini doğduğu eve götürmesidir. <i>Drew </i>için bu imkânsız bir iştir. Yıllar önce onu çocukken döven
babasını terk etmiş ve bir daha dönmemiştir. Terk ettiği sadece babası değil,
annesi, kardeşi ve kız arkadaşıdır. 20 yıl sonra oraya dönmek onun için kâbus
gibidir.<o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-family: trebuchet;">Kardeşi ile çıktıkları bu
yolculukta onu tatlı bir sürpriz bekler, öte yandan içindeki öfke, geceleri
gördüğü rüyalar sanki zamandan bağımsız bir şekilde uzayın boşluğuna takılı
kalmış gibidir. Çocukken yaşadığı şiddet, Tanrı’yı sorgulamasına sebep olur.
Neden Tanrı, küçük bir çocuğun dayak yemesine izin vermiştir? Aklı almıyordu.<o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal"></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiKh_Wnh6EQweDOty1nmypBn1_vn3g3F1qufDPLaGIhEktbw8YfvncrWW1xPhahweic8zUf8wy6IwTzPFvCN26-n5ZRf53r_FvucDrgeGN039htZkWagTxGZroUbxSC-GOL8EEcyFY3d7isYMhS4KKdiakm3wJUTftaeqlXUHl2CZS710wJzfTccCuF/s1242/Generational%20Sins01.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="828" data-original-width="1242" height="266" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiKh_Wnh6EQweDOty1nmypBn1_vn3g3F1qufDPLaGIhEktbw8YfvncrWW1xPhahweic8zUf8wy6IwTzPFvCN26-n5ZRf53r_FvucDrgeGN039htZkWagTxGZroUbxSC-GOL8EEcyFY3d7isYMhS4KKdiakm3wJUTftaeqlXUHl2CZS710wJzfTccCuF/w400-h266/Generational%20Sins01.jpg" width="400" /></a><br /><br /></div><span style="font-family: trebuchet;">Yıllarca kaçmış, unutmaya
çalışmıştı. Ancak hiçbir faydası olmamıştı. Kendi sözleriyle; kaçtıkça daha da
karanlığa bürünmüştü. Öfkesi de onun hayat kalitesini düşürmekteydi. Kardeşinin
de ona kırgınlığı vardı; kardeşini yalnız bırakıp gitmişti. </span><p></p><p class="MsoNormal"><span style="font-family: trebuchet;">Tüm hesaplaşmalar bittiğinde, öfke çıktığında artık
daha özgür biriydi. <br />Doğduğu evde o da çocuk büyütecekti… O, biraz farklı
yapacaktı.</span></p>Deniz Öztaşhttp://www.blogger.com/profile/05169449365896918404noreply@blogger.com2tag:blogger.com,1999:blog-5261175882010458545.post-66113396256692500892022-05-16T23:02:00.007+03:002022-07-15T12:41:57.152+03:00Uysallar<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><span style="font-family: trebuchet; margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img alt="" data-original-height="733" data-original-width="491" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/a/AVvXsEh1m5OCuDcLM_yLjyUPIBvpqkJekWoBdrjWDZIq3ZGfHPOeqB1qplXt9p7aqPymWKhYUHXg9nn-dOeqXama491LCh2mrxWoQXUYn13EBgw17N9SN0rdVaaL2T5odrm-3wMEOem2SX3z4gBB3tE5zgfe4nQgsNkehTOX_lkjqZTCZYW9e0siD2Ibj1_F=w215-h320" width="215" /><br /><span style="text-align: left;"> </span></span></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: left;"><span style="font-family: trebuchet;">Mimar oldu. Patrona evet
dedi, müşteriye evet dedi. Eşine evet dedi. Çocuklarına evet dedi. Ankara’dan
İstanbul’a gitti. Bunu alan bunu da aldı misali hayatı şekillenmeye başladı.
Maaşı vardı, kredi aldı. Ev aldı. Araba aldı. Onu aldı bunu aldı. Artık aile
mezarlığı bakmaya başladı. Yaşı 44’dü…</span></div><p></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<p class="MsoNormal" style="text-align: left;"><span style="font-family: trebuchet;">Kimdi Oktay? Mimar? Baba?
Eş? Büyük firmada bir unvan? Akıllı evi, arabası olan başarılı biri miydi? Oysa
şimdi bedeni bile bu duruma isyan ediyor onu panikletiyordu. Dışarıdan
alkışlanan bir hayat içinde bom boştu. <o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: left;"><i><span style="font-family: trebuchet;"></span></i></p><blockquote><i><span style="font-family: trebuchet;">“Bu hayatta hiçbir şeyi protesto etmedim ben. Hep
televizyondan izledim. Sadece bir ara punk dinledim. Şimdi punk Oktay kim? Ben
kimim?”</span></i></blockquote><i><span style="font-family: trebuchet;"><o:p></o:p></span></i><p></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: left;"><span style="font-family: trebuchet;">Çocukluğunda da
istediklerini söyleyemeyen Oktay bir dönem punkçı olup kendini az da olsa iyi
hissetmişti. Babası ona sert davranarak onu okutmuş, kendine göre en iyi
babaydı. Çünkü babası kendi küçüklüğünde babasının yüzüne bir bile bakamazdı.
Bu nimetler 70’li kuşak için bulunmaz nimetti. Oysa babasının da tonla sırrı
vardı.<o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: left;"><span style="font-family: trebuchet;">Oktay’ın eşi Nil de,
hayatında çalışmamanın verdiği mutsuzluk, görülmeme ve değersizlik duygusu ile
yanıp tutuşmaya ve çalışma hayatına atılıp kendini değerli hissetmek istiyordu.
Başvuru yaptığı yerler onu yaşlı bulurken, hayal kırıklıkları arka arkaya gelmekteydi.
Bir gün bir yaka kartı ile bir şirkette çalışıyormuş gibi yapmaya ve başka
plaza çalışanları ile arkadaş olmaya başladı. Başta bu durumdan çok memnun olsa
da, kurumsal hayatın kadınlara yönelik acımasız yanını görmeye başladı. <o:p></o:p></span></p><p class="MsoNormal" style="text-align: left;"></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiYEuK1LQ_h4GX2Z0NjAo2IQYzvPa1St-JS4ARin-BX4JL3Wpj-2DAV3U_NpPw4G2y64-jBlpMpMAAjWZ0LlRrTXv-e8jGKaiAL_R2TF9f_0CalmdIYYCdWt1xxBHNAIC-Iwpsnk3aZ-URj96FdCHQ-mwBU0nFROocOarfO6ICaLWPTXuUoPh_6ReFE/s1273/Uysallar02.JPG" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="853" data-original-width="1273" height="268" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiYEuK1LQ_h4GX2Z0NjAo2IQYzvPa1St-JS4ARin-BX4JL3Wpj-2DAV3U_NpPw4G2y64-jBlpMpMAAjWZ0LlRrTXv-e8jGKaiAL_R2TF9f_0CalmdIYYCdWt1xxBHNAIC-Iwpsnk3aZ-URj96FdCHQ-mwBU0nFROocOarfO6ICaLWPTXuUoPh_6ReFE/w400-h268/Uysallar02.JPG" width="400" /></a></div><p></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: left;"><span style="font-family: trebuchet;">Oktay’ın rol aldığı son
iş, bir hapishane inşası ile ilgiliydi. Hayatta hissettiği hapis olma
duygusunun bir devamı gibiydi bu proje. Bu projenin karşı sorumlusu, kendi
hayatından kaçmaya çalışan geçinmesi zor olan Beyhudar Bey, Oktay’ın antagonisti
gibidir. Onun reddettiği bütün yanlarını aynalamakla kalmaz, Oktay’ın ailesinin
birbiri ile yüzleşmesine sebep olmaktadır.<o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: left;"><span style="font-family: trebuchet;">Tüm sırlar ortaya çıktıkça,
herkes kendini ifade ettikçe, sistem rahatlama başlar…</span></p></div>Deniz Öztaşhttp://www.blogger.com/profile/05169449365896918404noreply@blogger.com2tag:blogger.com,1999:blog-5261175882010458545.post-51631871275991443212022-04-23T21:03:00.003+03:002022-04-23T21:03:57.915+03:00Tina<p><span style="font-family: trebuchet;"> </span></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><span style="font-family: trebuchet;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEisYeH01MWzScUzLbi-fIzJg8ibDbOP0l-6yNbsNXnj0t8__5O3SVuL1TG-sA58pNqlQYbAOj_UDiG2Y_c755HIoZrgGjfnnmdoNBnDfdxGCjIVzQRf8kIurkl2VQOTnl4FRDk07Zh1K9fVcMR7XP25xScqH5Vy3E3fHNnoz9ZYEtUBS_CQ9HcCFhAG/s1500/Tina1.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1500" data-original-width="1013" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEisYeH01MWzScUzLbi-fIzJg8ibDbOP0l-6yNbsNXnj0t8__5O3SVuL1TG-sA58pNqlQYbAOj_UDiG2Y_c755HIoZrgGjfnnmdoNBnDfdxGCjIVzQRf8kIurkl2VQOTnl4FRDk07Zh1K9fVcMR7XP25xScqH5Vy3E3fHNnoz9ZYEtUBS_CQ9HcCFhAG/s320/Tina1.jpg" width="216" /></a></span></div><span style="font-family: trebuchet;"><br /></span><p></p><p class="MsoNormal"><span style="mso-ansi-language: TR;"><span style="font-family: trebuchet;">Fakirlik içinde
büyüyordu. Annesi onu terk etti. Ardından babası da onu terk etti. Beklediler.
Ancak kimse geri gelmedi. Genç yaşta anne ve babasız kalmıştı. Derken onun
hayatına bir kral, bir baba figürü girdi. Müzik grubu olan, kendini kullanmış
hisseden güvensiz biri olmasına </span></span><span style="font-family: trebuchet;">rağmen onun için beyaz atlı prens gibiydi.
Şarkı söylemeye başladı. Hiçbir dans veya şan dersi almamasına rağmen harika
bir performans sağlıyordu. Belki babası yerine koyduğu bu adama aşık oldu ve
evlendi. Kocasının sahnelerde onun önüne geçmeye başlamıştı. Kocasının savunma
mekanizması ise ona şiddet uygulamaktı. Çocuklarının olması da durumu
değiştirmiyordu. Ona verdiği sadakat sözü ondan kopmasını engelliyordu.
İstediğiyle beraber olan kocasını terk edemiyordu. Derken bir gün canına tak
etti ve onu terk etti. Adı </span><i style="font-family: trebuchet;">Anna Mae Bullock</i><span style="font-family: trebuchet;">’tu…
Kazandığı her şeyi kocasına bıraktı. Ondan ona miras kalan tek şey sahne
ismiydi: </span><i style="font-family: trebuchet;">Tina Turner</i><span style="font-family: trebuchet;">.</span></p><p></p>
<p class="MsoNormal"><span style="mso-ansi-language: TR;"><span style="font-family: trebuchet;">Tüm yaşadığı acılardan
geçmesine yardım eden belki de evliyken tanıştığı Budizm’di. Budizm’im
felsefesindeki acıların bir sebebinin olması ona vermişti belki de. Acı çeken,
şiddet gören, ezilen kadınları temsil etmeye başlamıştı. Derken yeniden meşhur
olmuştu. Kırk yaşında bir ergendi. Kitabı çıktı. Kitabın filmi çıktı. Oysa o
filmi bile seyretmek istemiyordu. Hayatına devam etmek istiyordu. Dolayısıyla
beynine eski anılara takılmaması için elinden geleni yapıyordu. Hatta annesini
bile rahat ettirmeye çalışıyordu. Ondan alabildiği kadarıyla yetiniyordu… Hayat
arkadaşına da kavuşmuştu. Tüm olumsuzluklara rağmen her şeyin kendinde
biteceğini biliyordu sanki.<o:p></o:p></span></span></p><p class="MsoNormal"><span style="mso-ansi-language: TR;"></span></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjRYTjZkyUlhqNDQd-ZNAiAO4p46gvUihLRBx7U6Chn9T8hDKxG0L4UhsrkxuipYHyTsAiPoxiuY-rt7vehMHaf098_-Ykj-g05IBQjw49jkhljq7fGZo75KkFZyEwrfh9E90Hh22LSZmARsyDffcWalIx9utbqruq2spHQZY9TBNpOdvB2T_BcPcqa/s400/Tina2.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="225" data-original-width="400" height="180" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjRYTjZkyUlhqNDQd-ZNAiAO4p46gvUihLRBx7U6Chn9T8hDKxG0L4UhsrkxuipYHyTsAiPoxiuY-rt7vehMHaf098_-Ykj-g05IBQjw49jkhljq7fGZo75KkFZyEwrfh9E90Hh22LSZmARsyDffcWalIx9utbqruq2spHQZY9TBNpOdvB2T_BcPcqa/s320/Tina2.jpg" width="320" /></a></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div><span style="font-family: trebuchet;">Herkes ona hayrandı,
herkese ilham veriyor ve örnek oluyordu. Artık mutluydu ve mutsuzluk üzerinde
durmak istemiyordu… </span> <p></p><p class="MsoNormal">
</p><p class="MsoNormal"><i style="mso-bidi-font-style: normal;"><span style="mso-ansi-language: TR;">“Affetmiyorsan acı çekersin… ve ne için?”<o:p></o:p></span></i></p><span style="mso-ansi-language: TR;"><span style="font-family: trebuchet;"><span style="mso-spacerun: yes;"></span></span></span><p></p>Deniz Öztaşhttp://www.blogger.com/profile/05169449365896918404noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-5261175882010458545.post-88866912834508930562022-01-08T22:37:00.003+03:002022-01-08T22:37:48.671+03:00I Have Never Been in New York<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/a/AVvXsEhdOryxqsiFfC7MQDA3NTDNNCuKonOcwK-XOVh2oWzkuWuhc5upG-t70n49ujwaKN9raRrmBNOWZz85zHqbS8IJhMvKEpdy4wTscwpwq_25Ob_d53cNIXLNyo35_qEfBmknkPoH3PBK34_FjYNWMAtjDM-hWveJ6tSrsQl4HfIKJLSJ6a-Igz1dbsko=s1195" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="565" data-original-width="1195" height="189" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/a/AVvXsEhdOryxqsiFfC7MQDA3NTDNNCuKonOcwK-XOVh2oWzkuWuhc5upG-t70n49ujwaKN9raRrmBNOWZz85zHqbS8IJhMvKEpdy4wTscwpwq_25Ob_d53cNIXLNyo35_qEfBmknkPoH3PBK34_FjYNWMAtjDM-hWveJ6tSrsQl4HfIKJLSJ6a-Igz1dbsko=w400-h189" width="400" /></a></div><br /><p><span style="font-family: trebuchet;">Hafızan bir anda tamamen silinseydi nasıl olurdu? Kim
olurdunuz? Tüm geçmişten getirdiğimiz duygular, düşünceler, inançlar orada
olmadığı için kendimizi daha özgür mü hissederdik? Yoksa kendimizi kaybolmuş
gibi mi hissederdik? Peki ya atalarımızdan getirdiklerimiz; olumsuz olduklarını
bile bile bırakmamak için yemin etmiş yanımızla işbirliği yapmak kolayımıza mı
gelirdi?</span></p><p class="MsoNormal"><span style="font-family: trebuchet;"><o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-family: trebuchet;">Geçmişte öfkeli olduğumuz insanlara neden öfkeli olduğumuzu
hatırlamamak büyük bir kayıp mı olurdu? New York’a hiç bulunmadım isimli filmin
konusu televizyonda program yapan kadının annesinin hafızasını kaybetmesini ve
ardından kaza ile çıktıkları gemi yolculuğunu konu alır. Annesi gemiye
yanlışlıkla binince kaçak yolcu statüsünde temizlik işleri yapmaya başlar.<o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-family: trebuchet;">Birden bire mesleki kimliğinden de özgürleşen Lisa,
umulmadık bir şekilde kızıyla tatile çıkan bir sigortacıyla karşılaşır.
Aralarındaki çekişme bir ilişkiye doğru ilerler. Annesinin peşinden bu
yolculuğa çıkan Lisa, geçmişi hatırlamayan annesi ile arasındaki ilişkiyi
düzeltebilecek midir? Babası hakkındaki gizemi çözebilecek midir? Geçmişin
tortusu olmadan annelik yapmaya başlayan bu yaşlı kadında farklı bakacak mı?</span><o:p></o:p></p>Deniz Öztaşhttp://www.blogger.com/profile/05169449365896918404noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-5261175882010458545.post-66831103858637248212021-12-16T12:24:00.006+03:002021-12-16T12:26:51.368+03:00The Hand of God<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/a/AVvXsEhLav3fEYOBbGinRnrphzhyiR9xYy8GuHVArYtPL99gIp3tjni0oSMCc7awfOkk9s9gKBn1KPUKvvIsqWdcS1GkARqI-r-7fwDo2sALdXaMftH16aWsmtcx-ckmFClFn1F8uNF38Nf1rXY4mO5eyz_U7LJBPuRkJU1x3zhH5J9bTz3WnHzI-2EbdywD=s396" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="396" data-original-width="281" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/a/AVvXsEhLav3fEYOBbGinRnrphzhyiR9xYy8GuHVArYtPL99gIp3tjni0oSMCc7awfOkk9s9gKBn1KPUKvvIsqWdcS1GkARqI-r-7fwDo2sALdXaMftH16aWsmtcx-ckmFClFn1F8uNF38Nf1rXY4mO5eyz_U7LJBPuRkJU1x3zhH5J9bTz3WnHzI-2EbdywD=s320" width="227" /></a></div><p><i><span style="font-family: trebuchet;"></span></i></p><blockquote><i><span style="font-family: trebuchet;">“Ailem artık toprak
oldu. Artık hayatı sevmiyorum. Başka bir hayat; hayal ürünü bir hayat istiyorum.
Artık gerçekliği sevmiyorum. Gerçeklik çok boktan… O yüzden filmler yapmak istiyorum.”</span></i></blockquote><p></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-family: trebuchet;">The Hand of God, 16 yaşında anne ve babasını kaybeden gencin
hikayesini konu alır. 1980’li yılların Napolisi’nde yaşarken Maradona’nın
Napoli takımına transfer olmasına sevinirken, diğer yandan ergenlik döneminde
ebeveynlerinin kaybı ile sarsılır. <o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-family: trebuchet;">Anne babasının sevgi dolu ilişkisinde, diğer bir kadının ve
hatta diğer bir kardeşin varlığı onun ilişkilere bakışını da kökünden
değiştirir. Hayran olduğu teyzesinin akıl hastanesine yatışı onun acı çekmesine
ve yaşadıkları gerçeklikten kurtulmak istemesi ile sonuçlanır. Anne ve
babasının kaybından sonra ağlayamayan Fabio, donmuştur. Acı kaçınılmaz
olduğunda devreye giren bu donma tepkisi bizi o anın acısından korur ancak daha
sonra içimize attığımız bu acı enerjisi dışarı salınmazsa travma asla
iyileşmez, o günkü kadar taze kalır… Elbette yaşanan her trajik olayın bir
hediyesi de olur. Hayatta kalan yanlarımız bizi bazı yönlerden bizi geliştirir.
Yeter ki içerde hapsolmuş enerjiyi çıkartalım.<o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal"></p><table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><tbody><tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/a/AVvXsEgQpLo5PDsxgoL6MOdysJ7rRY0xY2A45yS7eWX-pwHNGAuKL560C0zpHg6Q4Zq8_LWU3FsPnarK79BU9_XKO9PJ6Q9cfMKRHBtaGmf2CFwKRwVUIVP7Dgtfu3DfsQsF7G-CUSjVI7C7cvqRIkwkWSZOK3f9G45o4xD9iQ3-kVhg1yLuGAkn1TkQhMnx=s921" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" data-original-height="560" data-original-width="921" height="244" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/a/AVvXsEgQpLo5PDsxgoL6MOdysJ7rRY0xY2A45yS7eWX-pwHNGAuKL560C0zpHg6Q4Zq8_LWU3FsPnarK79BU9_XKO9PJ6Q9cfMKRHBtaGmf2CFwKRwVUIVP7Dgtfu3DfsQsF7G-CUSjVI7C7cvqRIkwkWSZOK3f9G45o4xD9iQ3-kVhg1yLuGAkn1TkQhMnx=w400-h244" width="400" /></a></td></tr><tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;"></td></tr></tbody></table><p class="MsoNormal"><span style="font-family: trebuchet;">Hiç umulmadık deneyimler yaşarken, karşısına çıkan bir tiyatro
oyuncusundan etkilenir. Onu takip ederken ilginç bir yönetmen ile tanışır.
Belki de film yönetmek ile ilgisi o anda yeşerir. Maradona’nın İngiltere’ye
eliyle attığı gol, sanki ezilen Arjantinlilerin <span style="mso-spacerun: yes;"> </span>emperyalist dünyaya Tanrı’nın Eliyle attığı
goldür. Napoli’de İtalya’nın ezik sayılabilecek bir şehridir. Maradona bu şehre
bir futbolcu olarak değil, bir İsa, bir Tanrı olarak gelmiştir. 1990 Dünya
Kupası yarı finalinde, Napoli taraftarları İtalya karşısında oynayan Arjantin
milli takımını desteklemişlerdir…<o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-family: trebuchet;">Tüm bu dönemi yaşayan Fabio, acılarından kaçmak için şehri
terk etmeyi seçer… Onun hediyesi sinemadır.<o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal"><i style="mso-bidi-font-style: normal;"><span style="font-family: trebuchet;"></span></i></p><blockquote><i style="mso-bidi-font-style: normal;"><span style="font-family: trebuchet;">“Elimden geleni
yaptım, fena iş çıkarmadım.” [Maradona]</span></i></blockquote><i style="mso-bidi-font-style: normal;"><o:p></o:p></i><p></p>Deniz Öztaşhttp://www.blogger.com/profile/05169449365896918404noreply@blogger.com2tag:blogger.com,1999:blog-5261175882010458545.post-560955786462270802021-12-09T15:59:00.004+03:002021-12-09T16:20:32.273+03:00A Mouthful of Air<p style="text-align: center;"><span style="font-family: trebuchet;"> <a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/a/AVvXsEhfC45xkc6Zw8oLru8k03cnhCzl46vfOncrNW2xZ7OSNo-RtA5tnL2JBoL71BCKdTrGlKMilJnzLplMAlL8Fz_4c8rAgZ6ZaW--bRIavofs9i2GbPDDcFcBgGn26Ia3aV76a-Gyud2n-K8GWY9KFBPJ5XltWsp9dKv9aMhrFfhxOr4I0UMVij_E5McO=s512" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em; text-align: center;"><img border="0" data-original-height="512" data-original-width="341" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/a/AVvXsEhfC45xkc6Zw8oLru8k03cnhCzl46vfOncrNW2xZ7OSNo-RtA5tnL2JBoL71BCKdTrGlKMilJnzLplMAlL8Fz_4c8rAgZ6ZaW--bRIavofs9i2GbPDDcFcBgGn26Ia3aV76a-Gyud2n-K8GWY9KFBPJ5XltWsp9dKv9aMhrFfhxOr4I0UMVij_E5McO=s320" width="213" /></a></span></p><p class="MsoNormal" style="text-align: left;"><i><span style="font-family: trebuchet;"></span></i></p><blockquote><i><span style="font-family: trebuchet;">‘Yıldız canavarı
gökyüzündeki tüm yıldızları toplamıştır. Pinky yıldızları yeninden yerine
koymak ister. Elmaslarını sapanla fırlatır yıldızların yerine. Yeteri kadar
uzağa gönderememiş. Limonları gökyüzüne gönderir, limonlar geri düşmüş…’</span></i></blockquote><i><span style="font-family: trebuchet;"><o:p></o:p></span></i><p></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<p class="MsoNormal" style="text-align: left;"><span style="font-family: trebuchet;">Annesi estetik ameliyatlar ile 10 sene daha genç gözükme
peşindedir. Kocasının yaptıklarına rağmen onun geri gelmesini istemektedir.
Gelmesi için kızının araya girmesini söyler. Annenin bir yanı büyümemiş bir
ergendir. Annesinin bir yetişkin olarak orada olamaması onun ‘annesi için
yapması’ ile sonuçlanır… Babasından uğradığı her türlü tacizle çok sevdiği
insanlardan gördüğü çocuğun yıldızları bir bir yıldız canavarı tarafından
yenmeye başlar. Artık dilek tutabileceği bir yıldızı yoktur. Çocukken çektiği
acılardan dolayı kendisi de bir kız evlat dünyaya getirmek istemez. Bunu
yüzeyde bilmese bile derinde hisseder. Julie bu konuda donuktur. Küçük bir
çocuk olarak donmaktan başka çaresi yoktur bedeninin… Babasının üzgün olması
onda bir etki yaratmamaktadır.<o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: left;"><span style="font-family: trebuchet;">Julie zaten ilk erkek çocuğu için devamlı endişe etmektedir.
Kendisi de bu dünyada yaşamak istemez. Onun bir düşüncesine göre kendisi
olmadan çocuğu daha güvenli bir hayata sahip olacaktır. Kendisini hiçbir zaman
yeterli bir anne olarak görmemektedir. İkinci hamilelik, gelen bebeğin kız
olması, kullandığı ilaçları bırakması sonun başlangıcı mıdır?..<o:p></o:p></span></p><p class="MsoNormal" style="text-align: left;"></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/a/AVvXsEhyRiDsFV9P2IwKWMtMLTqHQng2Jo2T_KP6KrBs3CDEb_G4y3_WFe2AqDmwp4Sc3nIvL7hiVXSmcQaG0CNWAVbZmpsNwU2pMSrKFyyTEAwiGJ3Ld3hvWqDj0kKeIJ8FlVTO3rtPKyjzP6Q5BLIAohCKU6rUXTb8GhYB_as6oNPb-fayGLplvgYE0Ysa=s779" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="438" data-original-width="779" height="225" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/a/AVvXsEhyRiDsFV9P2IwKWMtMLTqHQng2Jo2T_KP6KrBs3CDEb_G4y3_WFe2AqDmwp4Sc3nIvL7hiVXSmcQaG0CNWAVbZmpsNwU2pMSrKFyyTEAwiGJ3Ld3hvWqDj0kKeIJ8FlVTO3rtPKyjzP6Q5BLIAohCKU6rUXTb8GhYB_as6oNPb-fayGLplvgYE0Ysa=w400-h225" width="400" /></a></div><p></p>
<p class="MsoNormal" style="text-align: left;"><i><span style="font-family: trebuchet;"></span></i></p><blockquote><i><span style="font-family: trebuchet;">‘Bazen yıldızlar
bulutların arkasındadır, bazen güneş öyle parlar ki yıldızları göremezsin,
bazen de ayın arkasına saklanırlar. Ancak görünmeseler bile her zaman yıldızlar
oradadır. Tıpkı benim gibi… Beni görmesen bile aşkım hep seninle…’</span></i></blockquote><p></p></div>Deniz Öztaşhttp://www.blogger.com/profile/05169449365896918404noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-5261175882010458545.post-25325988918814835272021-12-06T09:07:00.003+03:002021-12-06T09:07:56.528+03:00Kimyasal Kalpler<p></p><div style="text-align: center;"><span style="font-family: trebuchet;"> <a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhy8EX2yCtkZEJonR9x3J6B5Rz9Q48Y8Xx1uK-AtXGZojwt68HPk9B4oHxDlQ172RcNgmRIe927T5DHZjVwwxHbk9GbHFBfIwAgDuEqf_bhg6HGgWVqae5QjIlGClzpRLJUFvKjiD_52rw/s847/Chemical+Hearts1.JPG" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em; text-align: center;"><img border="0" data-original-height="529" data-original-width="847" height="250" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhy8EX2yCtkZEJonR9x3J6B5Rz9Q48Y8Xx1uK-AtXGZojwt68HPk9B4oHxDlQ172RcNgmRIe927T5DHZjVwwxHbk9GbHFBfIwAgDuEqf_bhg6HGgWVqae5QjIlGClzpRLJUFvKjiD_52rw/w400-h250/Chemical+Hearts1.JPG" width="400" /></a></span></div><p></p><p><span style="font-family: trebuchet;"></span></p><blockquote><span style="font-family: trebuchet;"><i>“İnsan en çok ergenlik döneminde yaşadığını hisseder. Beyninize hayatınızı upuzun bir hikayeye dönüştürebilecek kimyasallar hücum eder. Cumartesi akşamını tek başına geçirmek sonsuz bir yalnızlık gibidir.”</i></span></blockquote><p></p><p><span style="font-family: trebuchet;">Ergenlik döneminde tüm kimyasallar ile mücadele etmek zordur. Bir elimiz hala oyuncağımızı tutarken diğer elimiz karşı cinsten birin elini tutmak ister. Anne ve babamızın kollarında değilizdir artık. Bir ayağımız evdeyken, bir ayağımız dışarıdadır. Burası tam bir Araf’tır… Yaşanılan her travma ise bir yetişkinin kaldıracağından daha fazla etkiler bizi. </span></p><p><span style="font-family: trebuchet;">Kimyasal Kalpler isimli film, bir kaza sonrası duygusal çöküntü yaşayan bir kızla, iyi bir aileden gelen bir oğlanın ilişkisini konu alır. Grace, geçirdiği kazadan ötürü kendini suçlu hisseder, hayatı ve ergenliği sorgulamaktadır. Bu dönemde henüz tam anlamıyla olgunlaşmamış beyin yapısından ve kararlarımızı etkileyen hormonlardan bahsedilmektedir. Her şey ama her şey çok yoğundur. </span></p><p><span style="font-family: trebuchet;"><i></i></span></p><blockquote><i>“Ergen olmanın ne demek olduğunu bir düşün. Ailen başarılı olman için baskı yapıyor. Arkadaşların yapmak istemediğin şeyleri yapman için baskı yapıyor. Sosyal medya, vücudundan nefret etmen için baskı yapıyor. Zor bir şey bu, iyi bir aileden gelen uyumlu bir çocuk olsan bile. Şimdi hayal et. Romeo ve Juliet gibi sevdiğin insanla olamıyorsun. Shakespeare gibi birçok yazarın gençler hakkında yazmalarının bir sebebi var: Genç olmak insana acı verir, neredeyse duyumsanamayacak kadar büyük bir acı.. Yaşadığımız her şey konuşulmalı, saklamak daha beter. Ergenlik yılları Araf gibi. Çocuk olmakla yetişkin olmak arasında bir yerdesin ve <b>dünya sana olgun olmanı ve kendini ifade etmeni söylüyor ama bunu yaptığın anda sesini kesmeni emrediyor. </b>Aslında yetişkinler, Araf’tan sağ çıkabilme şansı bulmuş olan yaralı çocuklar.”</i></blockquote><p></p><p></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi14whRJm1NJWHivfN2bJ86e2Nkc08jBUIB0BLMGC6yNU30dlzuJP8_dMOxzoXKUAUysWHs9MErT-B_hf5q68k2yley4U6kAXeypJAlf-xxd9oanFvQAaIq3GCYGob3fLy50DXcvQ61pOA/s860/Chemical+Hearts2.JPG" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="509" data-original-width="860" height="236" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi14whRJm1NJWHivfN2bJ86e2Nkc08jBUIB0BLMGC6yNU30dlzuJP8_dMOxzoXKUAUysWHs9MErT-B_hf5q68k2yley4U6kAXeypJAlf-xxd9oanFvQAaIq3GCYGob3fLy50DXcvQ61pOA/w400-h236/Chemical+Hearts2.JPG" width="400" /></a></div><span style="font-family: trebuchet;"><i><blockquote>“Gökyüzüne bakınca insanların ölü yılların külleri olduğunu hatırlıyorum. Biz sadece kısa bir süreliğine bir araya gelen atom parçacıklarıyız ve en sonunda ayrışıyoruz. Her şey nihayete erdiğinde ve bizler hiçliğin içine savrulduğumuzda elimizde temiz bir sayfa olacak. Bütün günahlarına sünger çekilmesi gibi…”</blockquote></i></span><p></p><p><span style="font-family: trebuchet;">Oğlan kızın kurtarıcısıdır, oysa kız kendine gelme sürecinde bu kurban durumundan rahatsız olmaya başlar. Oğlanın anne-babası ise harika görüntülerinin ardında gerçekten oğullarını görmüyor gibilerdir. Kendi aralarındaki ilişki yetişkin ilişkisi midir? Yoksa onlar da ergenliğin belli bir dönemine takılıp kalmışlar mıdır? Onlar bir ebeveyn olarak çocuklara uygun yetişme ortamı sunamadıklarında çocukları çocuk olmayı, ergen olmayı, genç olmayı pas geçerek erkenden olgunlaşmak durumunda kalıyorlar.</span></p><p><span style="font-family: trebuchet;"><i></i></span></p><blockquote><span style="font-family: trebuchet;"><i>“Ergenlikte beyninizdeki kimyasallar, sizi çocukluğun güvenli ortamından söküp alan ve yetişkinliğin vahşi tabiatına bırakan kararlar vermeye iter. Bir arkadaşım bir defasında yetişkinlerin Araf’tan sağ çıkabilme şansı bulmuş olan yaralı çocuklar olduğunu söylemişti. Sizi dışarı çıkıp dünyaya o prizmadan bakmaya teşvik ediyorum. Ebeveynlerinize, abi, ablalarınıza bakın. Sokaktan geçen yabancılara bakın. Bakın ve onların da hayatlarının bir noktasında bu koridorlarda yürüdüğünü hayal edin. Onlar da dayanılmaz yalnızlığı hissetti, onlar da dayanılmayacak kadar güçsüz hissetti, gençliğin karanlığını hissetti. Yara izlerinin çirkin veya kusurlu olduklarını düşünürüz, saklamak ya da unutmak istediğimiz şeylerdir. Ama o izler asla geçmez. Bunları yazarken, sonunda anladım ki, o izler, kırılanları anımsatan şeyler değildir. Daha ziyade yaratılanları anımsatır.”</i></span></blockquote><p></p><p><span style="font-family: trebuchet;">Çiftimizin ilişkisi ise bir sarkaç gibidir bir o yana bir bu yana savrulur. Ne zaman yakınlaşsalar, bir tetiklenme Grace’i kaderli meselesine çeker. Henry ne kadar alttan alsa da uzaklaşmayı engelleyemez. Sonra Grace’in ‘hayatta kalan’ parçalarından biri gelir ve her şey düzeliyor gibi olurken döngü kırılmaz…</span></p><p><span style="font-family: trebuchet;"><i></i></span></p><blockquote><span style="font-family: trebuchet;"><i> “Ergen bir insanın beyninin yetişkin birey beynine erişmeden önce bir gelişim süreci geçirir. Bu gelişim sürecinde biz doğru arayışımızı sürdürürken bağlar ve sinapslar patlıyor. Ya da yanlışı. Sevdiklerimizi, sevmediklerimizi. Kim olmak istediğimizi…” </i></span></blockquote><p></p>Deniz Öztaşhttp://www.blogger.com/profile/05169449365896918404noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-5261175882010458545.post-59455078629963192792021-07-12T15:07:00.005+03:002021-07-12T15:07:28.470+03:002040 <p></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgSKfkhiTbFTG4OsVzXeKeNRzm1Y_wz124t85GDMuCWqKxS9o8YNuSCsqxAhEfZvrP5gXTDYCV9WJwYvnOh8TAf5wZ3dfCvk00iGwUFo0Pa4iwDynq5_te8RH9sUrnAOgpOnfZH61Pr37g/s560/2040_1.JPG" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><span style="font-family: trebuchet;"><img border="0" data-original-height="560" data-original-width="451" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgSKfkhiTbFTG4OsVzXeKeNRzm1Y_wz124t85GDMuCWqKxS9o8YNuSCsqxAhEfZvrP5gXTDYCV9WJwYvnOh8TAf5wZ3dfCvk00iGwUFo0Pa4iwDynq5_te8RH9sUrnAOgpOnfZH61Pr37g/s320/2040_1.JPG" /></span></a></div><span style="background-color: white; color: #222222; font-size: 15px; text-align: justify;"><span style="font-family: trebuchet;"><br /></span></span><p></p><p><span style="background-color: white; color: #222222; font-size: 15px; text-align: justify;"><span style="font-family: trebuchet;">2040 yılında Dünya nasıl bir yer olmalı?</span></span></p><p style="background-color: white; box-sizing: border-box; color: #222222; font-size: 15px; margin-bottom: 26px; margin-top: 0px; overflow-wrap: break-word; text-align: justify;"><span style="font-family: trebuchet;">Siz hayal etseydiniz nasıl bir 2040 gözünüzün önüne gelirdi?</span></p><div class="marti-icerik" id="marti-924104174" style="background-color: white; box-sizing: border-box; color: #222222; font-size: 15px;"></div><p style="background-color: white; box-sizing: border-box; color: #222222; font-size: 15px; margin-bottom: 26px; margin-top: 0px; overflow-wrap: break-word; text-align: justify;"><span style="font-family: trebuchet;">Bu soruyu şu andaki yetkililere değil, o zaman yetişkin olan çocuklara sorsaydık neler derlerdi?</span></p><p style="background-color: white; box-sizing: border-box; color: #222222; font-size: 15px; margin-bottom: 26px; margin-top: 0px; overflow-wrap: break-word; text-align: justify;"><span style="font-family: trebuchet;">İşte tüm çocukların verdikleri cevaplar bu harika belgeselde: Daha çok kucaklaşma, eşit gelir dağılımı, eşit fırsatlar, daha çok çiçek, ağaç, daha temiz bir dünya, silahsız bir dünya, temiz bir okyanus, uyumlu bir yaşam, temiz bir suda yüzmek, ışınlanma, elektrikli araba… Daha temiz bir dünya yaratmak için işe yarayacak yeni icatlar.</span></p><p style="background-color: white; box-sizing: border-box; color: #222222; font-size: 15px; margin-bottom: 26px; margin-top: 0px; overflow-wrap: break-word; text-align: justify;"><span style="font-family: trebuchet;">En önemlisi başka bir çocuktan geliyor:</span></p><p style="background-color: white; box-sizing: border-box; color: #222222; font-size: 15px; margin-bottom: 26px; margin-top: 0px; overflow-wrap: break-word; text-align: justify;"><em style="box-sizing: border-box;"><span style="font-family: trebuchet;">“Dünyayı temiz tutmanın bir insan içgüdüsü olmasını istiyorum.”</span></em></p><p style="background-color: white; box-sizing: border-box; color: #222222; font-size: 15px; margin-bottom: 26px; margin-top: 0px; overflow-wrap: break-word; text-align: justify;"><span style="font-family: trebuchet;"><em style="box-sizing: border-box;"></em>İnsanın doyumsuz bir şekilde dünyayı kendi arzuları doğrultusunda yaşanmaz bir hale getirmesine dair sayısız yayın var. Atmosfer ısınıyor, yeşil alanlar, buzullar azalıyor, hayvan cinsleri yok oluyor. Ümit ederim ki, birçok kişi artık bu gerçekleri biliyor. Ancak sabah kendi yaşamamıza uyandığımızda birey olarak ne yapabiliriz ki deyip, tüketmeye, benzin harcayan arabamızı kullanmaya, bolca deterjanla her dakika çamaşır makinası, bulaşık makinası kullanmaya, rekabetin körüklediği sistemi besleyen devam ediyoruz. Daha çok para kazanmak için daha çok satmak isteyen bir firmanın içerisinde bulunup, kazandıklarımıza birçok ihtiyacımız olmayan her türlü kıyafet, tatil, ev, araba, elektronik cihaz, botoks, yemek vs. Elbette sözümüz meclisten dışarı.</span></p><p style="background-color: white; box-sizing: border-box; color: #222222; font-size: 15px; margin-bottom: 26px; margin-top: 0px; overflow-wrap: break-word; text-align: justify;"></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjKVlO92UGDSCzRkHh6RTsYEp90Ms-d8gUjVzQENZtLXbBZJBe8qRim64chkg87iVGmAN7WTLdU3Sb4X26WOcmcBteHrxkVibFZ9HbPc97hpKIZJRoYi7C-WWBMtdPHqf4DWWUtGYcvzko/s1030/2040_2.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="699" data-original-width="1030" height="271" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjKVlO92UGDSCzRkHh6RTsYEp90Ms-d8gUjVzQENZtLXbBZJBe8qRim64chkg87iVGmAN7WTLdU3Sb4X26WOcmcBteHrxkVibFZ9HbPc97hpKIZJRoYi7C-WWBMtdPHqf4DWWUtGYcvzko/w400-h271/2040_2.jpg" width="400" /></a></div><span style="font-family: trebuchet;"><br />Oysa toplumları oluşturan bireylerdir. İnsanlığı oluşturan en minik yapı taşı bizzat kişilerdir. Biz değişirsek dünya değişir. Hepimiz bir zamanlar çocuktuk. Bugünün çocuklarının bakış açısına bizler de sahiptik. Tek yapmamız gereken şey içimizdeki çocuğu hatırlamak ve rekabet yerine iş birliğini, uyumu yeniden hayatımızın odağına koymak. Bizler kabileler halinde hayatta kalmış sosyal canlılarız. Sosyal bağlar bizleri mutlu ve sağlıklı yapmaktadır.</span><span style="font-family: trebuchet;"> </span><strong style="box-sizing: border-box; font-family: trebuchet;">Bireyselliğin ve rekabetin pompalandığı düzen, bizlerin sonunu getirmekten başka bir işe yaramayacaktır.</strong><p></p><p style="background-color: white; box-sizing: border-box; color: #222222; font-size: 15px; margin-bottom: 26px; margin-top: 0px; overflow-wrap: break-word; text-align: justify;"><span style="font-family: trebuchet;">2040 isimli filmde, mevcut küresel sıkıntıların yanı sıra somut çözümler sunuluyor. Ayrıca fikir ve çözüm önerilerinizi paylaşabileceğiniz bir web sitesi mevcut: <a href="https://whatsyour2040.com/" rel="noopener" style="background-color: transparent; box-sizing: border-box; color: #4db2ec; text-decoration-line: none;" target="_blank">https://whatsyour2040.com/</a></span></p><p style="background-color: white; box-sizing: border-box; color: #222222; font-size: 15px; margin-bottom: 26px; margin-top: 0px; overflow-wrap: break-word; text-align: justify;"><span style="font-family: trebuchet;">-Minik güneş enerjisi panelleri takmak ve enerjiyi evden eve paylaşımını sağlayan bir sistem. Bu insanları birbirine bağlayan sıra dışı bir çözüm.</span></p><p style="background-color: white; box-sizing: border-box; color: #222222; font-size: 15px; margin-bottom: 26px; margin-top: 0px; overflow-wrap: break-word; text-align: justify;"><span style="font-family: trebuchet;">-Çörek şeklinde kendine yetebilen habitatlar kurmak.</span></p><p style="background-color: white; box-sizing: border-box; color: #222222; font-size: 15px; margin-bottom: 26px; margin-top: 0px; overflow-wrap: break-word; text-align: justify;"><span style="font-family: trebuchet;">-Tarımın yeniden ön plana çıkması.</span></p><p style="background-color: white; box-sizing: border-box; color: #222222; font-size: 15px; margin-bottom: 26px; margin-top: 0px; overflow-wrap: break-word; text-align: justify;"><span style="font-family: trebuchet;">-Okyanustaki yosunun artışını sağlamak hem karbonu çekmek hem de balıklar için bir habitat yaratmak.</span></p><p style="background-color: white; box-sizing: border-box; color: #222222; font-size: 15px; margin-bottom: 26px; margin-top: 0px; overflow-wrap: break-word; text-align: justify;"><span style="font-family: trebuchet;">-Sürücüsüz elektrikli arabalar ile araba sahibi olmayı bırakmak. Ortaya çıkan otopark alanlarını yeşillendirmek.</span></p><p style="background-color: white; box-sizing: border-box; color: #222222; font-size: 15px; margin-bottom: 26px; margin-top: 0px; overflow-wrap: break-word; text-align: justify;"><span style="font-family: trebuchet;">-Eğitimde çevrecilik ve ‘biz’ kavramlarının artırılması.</span></p><p style="background-color: white; box-sizing: border-box; color: #222222; font-size: 15px; margin-bottom: 26px; margin-top: 0px; overflow-wrap: break-word; text-align: justify;"><span style="font-family: trebuchet;">-Geri dönüşüm ve yeniden kullanmaya ağırlık verilmesi.</span></p><p style="background-color: white; box-sizing: border-box; color: #222222; font-size: 15px; margin-bottom: 26px; margin-top: 0px; overflow-wrap: break-word; text-align: justify;"><span style="font-family: trebuchet;">-Fosil yakıtlara ayrılan dakikadaki 10,000 USD’lık bütçenin bu sektörde çalışan insanların güneş enerjisi ile çalışılacak işlere uyumu için harcanabilir.</span></p><p style="background-color: white; box-sizing: border-box; color: #222222; font-size: 15px; margin-bottom: 26px; margin-top: 0px; overflow-wrap: break-word; text-align: justify;"><strong style="box-sizing: border-box;"><span style="font-family: trebuchet;">Sonuç mu?</span></strong></p><p style="background-color: white; box-sizing: border-box; color: #222222; font-size: 15px; margin-bottom: 26px; margin-top: 0px; overflow-wrap: break-word; text-align: justify;"><span style="font-family: trebuchet;">Birey olarak harekete geçmek ve hayat tarzımızın bir parçası olarak yaşadığınız alanları gözetip kollamak. Daha az tüketmek, karbon salınımını azaltacak bir yaşam tarzı. Güneş enerjisini daha fazla kullanmak. Daha paketli gıda ve et yemek…</span></p><p style="background-color: white; box-sizing: border-box; color: #222222; font-size: 15px; margin-bottom: 26px; margin-top: 0px; overflow-wrap: break-word; text-align: justify;"><span style="font-family: trebuchet;">Diğer bir çocuğun talebi: <strong style="box-sizing: border-box;">AZALTMA, YENİDEN KULLANIM</strong> ve <strong style="box-sizing: border-box;">GERİ DÖNÜŞÜM</strong>. Başka neler olabilir? Sizin fikirleriniz neler?</span></p>Deniz Öztaşhttp://www.blogger.com/profile/05169449365896918404noreply@blogger.com2tag:blogger.com,1999:blog-5261175882010458545.post-83746660670340370392021-06-20T09:53:00.002+03:002021-06-20T09:53:12.732+03:00Şimdi<p></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgRbb51vgp3O8AWt-NEp2ePQ9lJhRuzpHOKv0zfdHMZavy4mZTVF_wMV-n3Z0njFIFDQWmcNnKD9RickrQUa8rn35ysTSXY7WnLIllGYYdIG0WeKzwEYgQD3WsFfk3f9sVcOvko0Bt5duo/s600/Durduramaz+bizi+kimse.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><span style="font-family: trebuchet;"><img border="0" data-original-height="600" data-original-width="600" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgRbb51vgp3O8AWt-NEp2ePQ9lJhRuzpHOKv0zfdHMZavy4mZTVF_wMV-n3Z0njFIFDQWmcNnKD9RickrQUa8rn35ysTSXY7WnLIllGYYdIG0WeKzwEYgQD3WsFfk3f9sVcOvko0Bt5duo/s320/Durduramaz+bizi+kimse.jpg" /></span></a></div><span style="font-family: trebuchet;"><br />Birdi bir zamanlar</span><p></p><p><span style="font-family: trebuchet;">Gördüğün her şey...</span></p><p><span style="font-family: trebuchet;">Ayrıldı, uzaklaştı insanlar</span></p><p><span style="font-family: trebuchet;">Her şey gibi... </span></p><p><span style="font-family: trebuchet;"><br /></span></p><p><span style="font-family: trebuchet;">Durduramaz bizi şimdi</span></p><p><span style="font-family: trebuchet;">Hiç bir şey</span></p><p><span style="font-family: trebuchet;">Varken göğün yedi katı,</span></p><p><span style="font-family: trebuchet;">Ne yapalım ilk katta...</span></p><p><span style="font-family: trebuchet;"><br /></span></p><p><span style="font-family: trebuchet;">Varsın debelensin orada, </span></p><p><span style="font-family: trebuchet;">Ne de olsa göremez balık okyanusu</span></p><p><span style="font-family: trebuchet;">Durdurmaz bizi şimdi, </span></p><p><span style="font-family: trebuchet;">Biz ve yıldızlar biriz...</span></p>Deniz Öztaşhttp://www.blogger.com/profile/05169449365896918404noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-5261175882010458545.post-16855536487993395592021-05-30T21:41:00.000+03:002021-05-30T21:41:01.584+03:00Robin Williams: Come Inside My Mind<p></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjWUr_k1GbqA-YVR44vWpf9sCDKEhkCx7yr8ZhJ7YMJiMu4qh4ndYLLdf2sCvG2-7U2g2WEGuqB6OuKhKnEZL3q1h3OFqebhwCVo5OB3mmP3VeHonzZmb6sRmLekZocSqLaRdYpboxXbMg/s617/Robin+Williams00.JPG" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><span style="font-family: trebuchet;"><img border="0" data-original-height="617" data-original-width="434" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjWUr_k1GbqA-YVR44vWpf9sCDKEhkCx7yr8ZhJ7YMJiMu4qh4ndYLLdf2sCvG2-7U2g2WEGuqB6OuKhKnEZL3q1h3OFqebhwCVo5OB3mmP3VeHonzZmb6sRmLekZocSqLaRdYpboxXbMg/s320/Robin+Williams00.JPG" /></span></a></div><span style="font-family: trebuchet;">Annesinin de, babasının da ayrı kişilerden birer erkek
çocukları vardır. O onların evliliklerinden olan evin üçüncü çocuğu olarak
dünyaya geldi. Babasından kaynaklı çok ciddi bir ortamda sessiz bir çocuk
olarak büyümüş; çalışan ebeveynlerinden dolayı genelde evin bakıcısı ile vakit
geçirmiş. <i style="mso-bidi-font-style: normal;">Ölü Ozanlar Derneği</i>’ndeki
gibi sadece erkeklerin olduğu bir okula gitmiş, daha sonra siyaset bilimlerini
yarım bırakıp konservatuarda oyunculuk dersleri almış ve tüm dünyayı güldürmek
için kolları sıvamış. Oysa yaşlandıkça gülüşünün ardında görünen gizli hüzün ön
planı çıkmış ve Parkinson hastalığı başlangıcı ile depresyon onu ele geçirmiş
ve kendi hayatına son vermiş. Bu efsanevi oyuncu Robin Williams…</span><p></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-family: trebuchet;">Birçok televizyon şovunun yanı sıra yüzden fazla filmde rol
alan Williams, üç kere Oscar ödülüne aday gösterilirken bir kere bu ödülü
kazanmış. İnanılmaz karakterlere bürünen ve yepyeni ses tonu ile karakterler çıkartabilen
çok hızlı düşünebilen ve konuşabilen Williams kendi hayatında ise
çocukluğundaki gibi sessiz ve içine kapanık biri. <o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal"></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiQmchXeP8o1sE42kFJU5n12qq_uAu-GqxPWr4qs9VIxCZ5s88RqtHIeWegD51OePuFR0F1ph-RJVlyK5SxL8BlDiqB2So_KzFWwWvuNzMThKdYrEHtz8fnHREs9DR8QPGHAZwjzjpALp0/s1157/Robin+Williams0.JPG" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><span style="font-family: trebuchet;"><img border="0" data-original-height="654" data-original-width="1157" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiQmchXeP8o1sE42kFJU5n12qq_uAu-GqxPWr4qs9VIxCZ5s88RqtHIeWegD51OePuFR0F1ph-RJVlyK5SxL8BlDiqB2So_KzFWwWvuNzMThKdYrEHtz8fnHREs9DR8QPGHAZwjzjpALp0/s320/Robin+Williams0.JPG" width="320" /></span></a></div><span style="font-family: trebuchet;">Oyunculuk onun için <i style="mso-bidi-font-style: normal;">ifade
etmenin</i> en harika yolu olmuş. Yarattığı karakter, istediğini söyleyebilen
roller, onun sıra dışı yeteneği ile birleşince sadece komedi değil, drama
dalında da harika işler çıkarmasına sebep olmuş. Good Morning, Vietnam ile
sinema oyuncusu olarak da dikkat çekmiş, sonrasında Dead Poets Society, Awakenings,
The Fisher King, Mrs. Doubtfire, Good Will Hunting ve What Dreams May Come gibi
yapımlarla dünya çapında bir üne kavuşan Williams’ın en yakın dostu diğer bir
oyuncu olan Billy Crystal. Onun ve diğer bir insanın yorumları ile hazırlanan
belgesel tarzı yapım Robin Williams’a veda seremonisi tadında: hem güldüren,
hem hüzünlendiren…</span><p></p><p class="MsoNormal"><span style="font-family: trebuchet;">
Teşekkürler üstat. Keşke dünya seni daha iyi anlasaydı…</span><o:p></o:p></p>Deniz Öztaşhttp://www.blogger.com/profile/05169449365896918404noreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-5261175882010458545.post-14790313226012194422021-05-03T00:13:00.000+03:002021-05-03T00:13:00.516+03:00I love you, Man<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhCmjbdWKEvgywg4YvTCbmyPihWPsNmm2niKtyeMg7TAKHl0Ba-9rP245NBx7z_Q89iMsXuSuZVlUcKQcle3cD_o97BOD-dlo-JGCrAOtVVzujlYyIcJbK7i230wnmzVS0NdWXGxT29bSY/s500/I+Love+You%252C+Man00.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><span style="font-family: trebuchet;"><img border="0" data-original-height="500" data-original-width="440" height="400" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhCmjbdWKEvgywg4YvTCbmyPihWPsNmm2niKtyeMg7TAKHl0Ba-9rP245NBx7z_Q89iMsXuSuZVlUcKQcle3cD_o97BOD-dlo-JGCrAOtVVzujlYyIcJbK7i230wnmzVS0NdWXGxT29bSY/w353-h400/I+Love+You%252C+Man00.jpg" width="353" /></span></a></div><span style="font-family: trebuchet;"><br /></span><p><span style="font-family: trebuchet;">Bazı erkek çocuklar daha ilkokulda kızlarla daha iyi
anlaşmaya daha fazla dostluk yapmaya başlar. Cinsel olarak da kızlardan hoşlanan
bu tipler çok fazla erkek arkadaşa sahip değildir. Buna gerek var mıdır? Ya da
bu bir sorun mudur?</span></p><p class="MsoNormal"><span style="font-family: trebuchet;"><o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-family: trebuchet;"><i style="mso-bidi-font-style: normal;">Bir erkek bir kadınla
daha fazla erkek, bir kadın bir erkekle daha fazla kadındır.</i> Evet bu
doğrudur, ancak her iki cinste olan eril ve dişil enerji bir süre sonra
karışarak dengeye gelerek her iki cins için sıkıntı çıkarmaya başlar. Kadın
daha sosyal olduğu için kadınların olduğu ortamlarda dişi enerjisini kolaylıkla
depolar. Erkeğin de benzer şekilde erkek arkadaşlarına ihtiyacı vardır.</span></p><p class="MsoNormal"><span style="font-family: trebuchet;"><o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-family: trebuchet;"><i style="mso-bidi-font-style: normal;">Seni seviyorum adamım</i>
isimli filmin kahramanı <i style="mso-bidi-font-style: normal;">Peter, </i>yeni nişanlanmış
bir emlakçıdır. Doğru düzgün bir erkek arkadaşı olmadığı gibi, iş hayatında ve
kendini ifade konusunda problemleri vardır. Annesi ile arası da ekstra iyidir. Tüm
bunlar tek duruma işaret etmektedir: Babadan eril enerji alamamasıdır. Babası
diğer oğlu ile arkadaş gibidir. Tek arkadaşı ise yıllarca aynı şirkette
çalıştığı arkadaşıdır.<o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-family: trebuchet;">Peter için tek yol kalır; kendi bir şekilde arkadaş
bulacaktır. Bir çok yol dener, başına komik olaylar gelse de, o yılmaz ve
sonunda tam ihtiyacı olan kişiyi bulur. Onu <i style="mso-bidi-font-style: normal;">testesteron</i>
hormonu ile tanıştırır. Gerektiğinde savaşmasını veya kaçmasını, bağırmayı, hakkını
aramayı, bazen dayak yemeyi... Daha da önemlisi almayı öğretir... Onun evi Peter
için erkekliği keşfettiği bir yer haline gelir.</span></p><p class="MsoNormal"></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgYASKlmODI3fqXhoPjI4lOLl3Htf6kIb7XrKHWEQDlv2FiSBCUrpazxZt0pmdd-DJ4ud0oyy8BjKsnCDrro_VQhOUiPH65ENnDOl-vLKoGYf0VkEEo1uwlfEVxNRJGXdPT2VsyQCKcCG0/s1300/I+Love+You%252C+Man01.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="866" data-original-width="1300" height="266" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgYASKlmODI3fqXhoPjI4lOLl3Htf6kIb7XrKHWEQDlv2FiSBCUrpazxZt0pmdd-DJ4ud0oyy8BjKsnCDrro_VQhOUiPH65ENnDOl-vLKoGYf0VkEEo1uwlfEVxNRJGXdPT2VsyQCKcCG0/w400-h266/I+Love+You%252C+Man01.jpg" width="400" /></a></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div><span style="font-family: trebuchet;">Başlarda Peter’daki bu değişiklikler nişanlısının hoşuna gider
ancak giderek derindeki dinamik sarsılmaya başlar. O alan, Peter veren, o
baskın, Peter pasifti. Dolayısıyla onun da kendini yeni duruma adapte etmesi gerekiyordu...</span><p></p>
<p class="MsoNormal"><i style="mso-bidi-font-style: normal;"><span style="font-family: trebuchet;">Aşkın içine düşülen
çukurdan ancak böyle çıkabilirlerdi...</span><b style="mso-bidi-font-weight: normal;"><o:p></o:p></b></i></p>Deniz Öztaşhttp://www.blogger.com/profile/05169449365896918404noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-5261175882010458545.post-69964086834929377862021-04-27T21:58:00.006+03:002021-04-27T21:58:55.426+03:00Remember Me<p></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjUtR5nA5XCfC08kjF0Tks2nKOqTcHvK3Fa2pkiAqC6fvQY6xSNyF0MOOINSD_xkRJtXOCNt9wWDmeKm2YIrScOsGoB1pWIZg6fSkiTs65V41clzhqFflfKoOveDB4fvE58_Z_HQzpGQsA/s937/Remember+me.JPG" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="937" data-original-width="704" height="400" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjUtR5nA5XCfC08kjF0Tks2nKOqTcHvK3Fa2pkiAqC6fvQY6xSNyF0MOOINSD_xkRJtXOCNt9wWDmeKm2YIrScOsGoB1pWIZg6fSkiTs65V41clzhqFflfKoOveDB4fvE58_Z_HQzpGQsA/w300-h400/Remember+me.JPG" width="300" /></a><br /><br /></div><span style="font-family: trebuchet;">İçindeki öfke bitmiyordu. Bir türlü mutlu olamıyor, haksızlıklara dayanamıyordu. Anne babası boşanmıştı, kız kardeşi annesinin yeni eşiyle yaşıyordu. Babası ise kendini işine vermiş sanki başka hiç bir şeyi umursanıyordu. Asıl büyük olay ise yirmi iki yaşındaki abisinin intiharıydı. Onun hayatını sona erdirmesinden babasını suçlu tutuyordu. Ona göre babası hep zorlayıcı olmuştu. Babasının hayatında her şey derli toplu ve üst sınıftı...</span><p></p><p><span style="font-family: trebuchet;">O ise üniversitede okuyor, ev arkadaşının onu canlandırmaya çalışmasıyla ayakta duruyor gibiydi. Bir gün karıştığı bir olayda dayak yediği polis memurunun kızının kendi sınıfında olduğunu fark edince onun kızıyla tanışmaya karar verir. Bu sarışın kızında büyük bir kaybı vardır; on bir yaşında annesi yanında vurulur. Her ikisi de birbirine ilaç gibi gelmiştir. Kız arkadaşını annesiyle ve babasıyla tanıştırır ancak yine babasına karşı öfkesi dinmemektedir. Babasının ilgisizliği onu çileden çıkarmaktadır, kız kardeşine duyduğu sevgi bir abiden ziyade bir babanın sevgisi gibidir.</span></p><p><span style="font-family: trebuchet;">İşlerin çığrından çıktığı gün kız kardeşini dışlayan diğer sınıf arkadaşlarının onun saçlarını kesmesiyle patlar verir. Kız kardeşini korumak adına okulu dağıtırken, babası nüfuzunu kullanarak kızını önemsediğini gösterir. İlk defa baba oğul gibi hissetmeye başlamıştır. Baba rolünü devrederken başka bir görevi üstlenmektedir. Abisinin öldüğü yaştadır artık: yirmi iki... Sanki abisini takip etmekte; babasına – bunun senin yerine yapıyorum – der gibidir.</span></p><p><span style="font-family: trebuchet;">Remember aynı zamanda re-member anlamına gelmektedir. Yeniden üye olmak, kedini hatırlayıp herkisin kendi konumuna gelmesidir....</span></p>Deniz Öztaşhttp://www.blogger.com/profile/05169449365896918404noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-5261175882010458545.post-84003084346788725332021-04-23T09:54:00.004+03:002021-04-23T09:55:03.111+03:00Çocuklar<p></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhOzc0uHDt3-i7l8wWVG0qWfKmNk9BcWaOyPEcuV9yq_2f6rfc2PgMiiRzaM2Psydyey9BZTRxu-A66WwG0L5bfOCp-r8ka24IkFz7mytUjqOYYkPyXA0STSHBm-Z2LQGQdfwlhl1MvGEM/s1920/eski+aile+foto.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><span style="font-family: trebuchet;"><img border="0" data-original-height="1284" data-original-width="1920" height="268" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhOzc0uHDt3-i7l8wWVG0qWfKmNk9BcWaOyPEcuV9yq_2f6rfc2PgMiiRzaM2Psydyey9BZTRxu-A66WwG0L5bfOCp-r8ka24IkFz7mytUjqOYYkPyXA0STSHBm-Z2LQGQdfwlhl1MvGEM/w400-h268/eski+aile+foto.jpg" width="400" /></span></a></div><span style="font-family: trebuchet;"><br />Ey çocuklar! Oturdukları yerden ders dinlemek zorunda kalan,
kalpleri iki kat hızlı atmasına rağmen maske takmaya alışmaya çalışan çocuklar.
Piknik, park veya denize gitmek yerine internet bağlantısını önemseyen
çocuklar... Belki bizim gibi anne ve babasını büyüdüklerinde anlayacak olan
sevgili çocuklar...</span><p></p><p class="MsoNormal"><span style="font-family: trebuchet;"><o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-family: trebuchet;">Her zaman durum böyle değildi elbet. Bir zamanlar internet
yoktu. Televizyon bile yeniydi bizim için. Belki çoğumuz az da olsa bir kıtlık
yaşadık. Çikolata, muz, oyuncak bile lükstü çoğumuza... Olsa da başkası
özenmesin diye saklanılan bir çok şey vardı evde. Futbol izlerken fazla
karmaşaya gerek yoktu: siyahları mı tutacaksın beyazları mı? <o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-family: trebuchet;">Anne babalarımızın çocukluğunu dinleyince durum daha da
vahimdi. Onların zamanı... Hepimizin defalarca dinlediği roman. Evet onların
hayatı romandı. Bizler ise onlara göre çok rahat büyümenin cezasına
çarptırılıyorduk. Kimimiz şiddete, kimimiz bir çeşit tacize uğradık, kimimiz de
aşırı sevildik<i style="mso-bidi-font-style: normal;">. Onların hayatlarının
anlamı, onların evliliklerinin devam etmesinin yegane sebebi </i>olduk. Bariz
bir kötü muameleye maruz kalmayan bu kısım, diğerleri tarafında gıptayla
izlendi. Bir yük de buradan gelen bu sözüm ona <i style="mso-bidi-font-style: normal;">kurtarıcı </i>çocuklar, büyük olmak için çok genç, çocuk olmak için çok
yaşlılardı... <o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-family: trebuchet;">Tüm olumlu, olumsuz şartlara rağmen çoğumuzun elinde
sokaklar vardı, parklar vardı. Tüm farkların neredeyse sıfıra indiği bir ortam
vardı. Boş araziler vardı. Bir kaç tahta parçası ile yakılan ateş ve evden
yürütülen üç beş patates... Herkesin dahil olduğu kimsenin (neredeyse) dışarıda
bırakılmadığı paylaşım vardı. Kimimizin kırık dökük bir bisikleti, kimimizin
plastik bir topu, kimimizin oyuncak arabası vardı. Oyun alanı için geniş...
Toprak, ağaç, güneş ve su... Şimdilerde para verip elementleri dinlediğimiz
eğitimleri o dönemlerde bedenlerimiz her gün deneyimliyordu. Ağaçlara
tırmanmak, toprakta yollar açmak, suyla oynamak, zıplamak, koşmak,
yuvarlanmak... Aynı bir kuşun bütün gün cıvıldaması gibiydi.<o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-family: trebuchet;">Hiç bir şey yoksa o gün, ebelemece, köşe kapmaca, uzun eşek,
bir bahçeye dalma, kelime oyunları, ve daha nice uydurulan oyun. Biraz daha
büyüdüğümüzde ise erkek ve kızların birbirlerine bakışları, kavgaları... Adem
ve Havva’dan bu yana gelen tatlı sürtüşmenin mirasını devam ettirircesine
çocuksu ve masum etkileşimler. Hiç bir şey yoksa arkadaşlarımız vardı, sesli
sessiz paylaşım vardı. Kıyaslamaların az olduğu bu ortamda, yalnızlık yoktu.<o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-family: trebuchet;">Hele bir de harçlık kopardıysak babadan, yaşadık. Mahalleye
gelen macuncu, toz leblebici, pamuk şekerci, kağıda sarılı çekirdek ve
mahallenin bakkalındaki gazoz... Organikmiş, glütenmiş, hijyenmiş laktozmuş...
yoktu bu kelimeler lugatımızda. Biraz daha para bulduysak, pastaneler,
sinemalar, kırtasiyeler hazırdı bizi mutlu etmeye...<o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-family: trebuchet;">Ey çocuklar, biz kendimizi ifade edemedik ancak bir çok
basit ancak güçlü kaynağımız vardı. Siz şimdi kendinizi ifade edebilirsiniz,
elinizde kaynaklar çok, kaldırın kafalarınızı, insanlığa boynunun eğdiren bu
teknolojinin, sizi standart hale sokmaya çalışan ne varsa kaldırın
hayatlarınızdan. Gelecek sizin...</span><b style="mso-bidi-font-weight: normal;"><o:p></o:p></b></p>Deniz Öztaşhttp://www.blogger.com/profile/05169449365896918404noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-5261175882010458545.post-76300936466019595452021-04-17T20:41:00.001+03:002021-04-17T21:07:12.047+03:00Nuh Tepesi<p></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhSD2kcQTJZRIlXDtdPjZluQwecOz3ooMy5lqjwSmT1_spGM8sWc7r7fFQupzA4P0n4ydn1lxUfG9sqlRNha6-E7ueOldDQArKXLntEnHjZadI-QSeEnQxly4Wr2lmhyafqzO1UzEpjzcw/s646/Nuh+tepesi00.png" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="646" data-original-width="475" height="400" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhSD2kcQTJZRIlXDtdPjZluQwecOz3ooMy5lqjwSmT1_spGM8sWc7r7fFQupzA4P0n4ydn1lxUfG9sqlRNha6-E7ueOldDQArKXLntEnHjZadI-QSeEnQxly4Wr2lmhyafqzO1UzEpjzcw/w294-h400/Nuh+tepesi00.png" width="294" /></a></div><p></p><p><span style="font-family: trebuchet;">Babasına o kadar öfkeliydi ki, annesinin ölümünden bile onu
sorumlu tutuyordu. Babasının onu ve annesini yalnız bırakıp yurt dışına başka
bir hayat kurmasından dolayı dayılarına mahkum olmasının sorumlusu da
babasıydı. Annesinin ölümünden babasını sorumlu tutuyordu.</span></p><p class="MsoNormal"><span style="font-family: trebuchet;"><o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-family: trebuchet;">Zeki bir çocuktu, oysa onlara bakan dayıları yüzünden
tahammülsüz, kaba saba bir insana dönüşmüştü. 41 yaşında hala dayıları
kabuslarına giriyordu. Babasına olan bütün öfkesini annelerine yönlendirmiş, ona
tek bir güzel söz söylemişti. Annesi ellerinde ölürken bile güzel tek bir
kelime söylememişti. Artık özür dileyeceği bir kimse de yoktu. Acıyla beraber büyük
bir öfkesi vardı, büyük bir öfke...<o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-family: trebuchet;">Şimdi babasın son zamanlarında onunla memlekette bulmuştu
kendini. Eşi hamileydi ve ondan boşanmak üzereydi ve her şey sarpa sarmıştı. Tüm
öfkesini eşine mi yansıtıyordu? O da babası gibi onu terk ediyordu? Hep kendini
kurban gibi görüp başkasını mı suçluyordu? Bilemiyordu... <br />
Artık babası ile meseleleri halletme zamanıydı. Oysa onu nasıl affedeceğini bilemiyordu.<o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-family: trebuchet;">Babası yolun sonuna gelmişti ve köklerinin doğduğu yere
köyüne gömülmek istiyordu. Bu onun ve babası için son bir fırsattı. Babası
değişik bir olgunlukla konuşuyordu:<o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal"><i style="mso-bidi-font-style: normal;"><span style="font-family: trebuchet;">“Sen annenin ölümünden
dolayı beni sorumlu tutmuyorsun değil mi? Seni ve anneni benim gibi bir adamdan
mahrum bırakarak belki de iyi bir şey yaptım. Bir gün bunun için bana teşekkür
bile edersin belki. Anne babalar çocuklarının kendisini anlaması için çocuklarının
büyümesini beklerler. Ne acı değil m? İyi bir baba olamadım. Kalsaydım da iyi
bir baba olamayacaktım. Yetersizliğinin farkında olan birine kızamazsın ki.
Merhamet edebilirsin ancak.”<o:p></o:p></span></i></p>
<p class="MsoNormal"></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi2CjSvqzf6f30Xx3j-kYqMe4Y13EDjQJzEeFkq2rBS4IeNu1Wo06goAgPh2uEcrt5cSAWAm2l-0TAlYvqHpeLU7VSGxsuiCXV5Ctdj3eq3nbymbUHsVRDp8Kal9i4pw4vGa9XAR5dOBTs/s933/Nuh-Tepesi1.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="445" data-original-width="933" height="191" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi2CjSvqzf6f30Xx3j-kYqMe4Y13EDjQJzEeFkq2rBS4IeNu1Wo06goAgPh2uEcrt5cSAWAm2l-0TAlYvqHpeLU7VSGxsuiCXV5Ctdj3eq3nbymbUHsVRDp8Kal9i4pw4vGa9XAR5dOBTs/w400-h191/Nuh-Tepesi1.jpg" width="400" /></a><br /><br /></div><span style="font-family: trebuchet;">Az da olsa babasını anlamaya ve onunla bir bağ kurmaya başlamıştı.
Geçmişini değiştiremezdi ancak ona bakış açısını değiştirebilirdi. Öfkesinin bir
faydası yoktu artık. Geriye babasından hediye bir kaç söz ve tek başına
durabilme gücü kalmıştı. Babasının dediği gibi iyi bir baba olma vaktiydi...</span><p></p>
<p class="MsoNormal"><i style="mso-bidi-font-style: normal;"><span style="font-family: trebuchet;">“Neden sadece sevmek
veya nefret etmek zorundayız? Neden ortada bir yerde duramıyoruz.” </span><o:p></o:p></i></p>Deniz Öztaşhttp://www.blogger.com/profile/05169449365896918404noreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-5261175882010458545.post-25712117519929806242021-04-12T23:51:00.005+03:002021-04-12T23:51:46.464+03:00Seaspiracy & Cowspiracy<p></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiOiE5Q2s7Ojc9AyuCZpaM5JqaNPE2cZ5hadVzT3a_6F3HrqwKIN3d3EQv8hxLVSoAu_PiCpg2RjiNb6p0pMt7IGeu4dAtjVjVZyBa8zRJ8-idyP9hONcwPK6q_tOsXvLiA_gjJayWQFRE/s1280/seasiracy.JPG" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="716" data-original-width="1280" height="224" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiOiE5Q2s7Ojc9AyuCZpaM5JqaNPE2cZ5hadVzT3a_6F3HrqwKIN3d3EQv8hxLVSoAu_PiCpg2RjiNb6p0pMt7IGeu4dAtjVjVZyBa8zRJ8-idyP9hONcwPK6q_tOsXvLiA_gjJayWQFRE/w400-h224/seasiracy.JPG" width="400" /></a></div><p></p><p><span style="font-family: trebuchet;">"Bir insana asla güvenmeyin; -balık severim- deyip onu öldürüyor ve yiyor..." </span></p><p><span style="font-family: trebuchet;">Her yıl trilyonlarca balığın öldürüldüğü sektörün doğaya, ekosisteme, insanlara yaptığı etki anlatan bir belgesel Seaspiracy... Diğer belgesel ise hayvancılığın doğaya verdiği zarar üzerinden duruyor. </span></p><p><span style="font-family: trebuchet;">Mideniz kaldırırsa ve insan olduğunuzdan dolayı utanmazsanız rahat bir şekilde izleyebiliriz. </span></p><p><span style="font-family: trebuchet;">Önce denizlerle başlayacak olursak, belgeselde ortaya konan gerçek şu: Suları kirlemekten yüz kat daha zararlı olan balıkları tüketmek. Balık çiftlikleri de bir çözüm değil. Hareket edemeyen ve yemle beslenen balıkların çoğu hastalanıyor, ölüyor ve aynı derecede zararlı... </span></p><p><span style="font-family: trebuchet;">Sadece bildiğimiz balıklar değil, nüfuslarının %90'nını kaybeden yunuslar, balinalar, kaplumbağalar ve besin zincirinin en önemli hayvanı olan köpek balıkları... Onların sadece yüzgeçlerinde çorba yapmak için öldüren insanlar... </span></p><p><span style="font-family: trebuchet;">Yok ediş ve ekolojik düzenin bozulması denizlerle de bitmiyor. Benzer bir durum karada yaşanıyor. Büyük baş hayvanların otlanması için açılan alanlar için ormanlar ve vahşi hayvanlar yok ediliyor. Hayvancılık sektörü tarafından desteklenen Greenpeace gibi çevre kuruluşları için daha yüzeysel konularda faaliyet gösterirken gerçek resim saklanıyor. İnsanların tüketmesi için beslenen hayvanlar insanlardan onlarca kat daha fazla su ve yiyecek tüketiyor. Yaklaşık 2,2 kg et için 2500 galon su tüketiliyor!</span></p><p></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhviMSagy3WY9G5nWH3MHJYoMPnLIy1grS56gHuBdgxtwleLKmslAodBezlKU1PzXB9tAyKTAv648BSRbj-8WTJ-nPWjbGMF06fnC9Lryt3xFDK-fqJbCFcmMOEFW2acQ9_T1CE6Kl0boY/s1275/seasiracy2.JPG" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="715" data-original-width="1275" height="224" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhviMSagy3WY9G5nWH3MHJYoMPnLIy1grS56gHuBdgxtwleLKmslAodBezlKU1PzXB9tAyKTAv648BSRbj-8WTJ-nPWjbGMF06fnC9Lryt3xFDK-fqJbCFcmMOEFW2acQ9_T1CE6Kl0boY/w400-h224/seasiracy2.JPG" width="400" /></a></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div><span style="font-family: trebuchet;">Hayvanlardan elde edilen protein ve bunun gibi besinlerin öz kaynağı ise onların yediği bitkiler. Dolaysıyla</span><span style="font-family: trebuchet;"> protein vegan beslenerek de elde edilebiliyor. Ayrıca inek sütü 29 kilo bir buzağıyı kısa bir bir sürede 180 kg yapmak için üretilmiş bir anne sütü. İnsanlar için gereksiz ve yan etkileri olan bir içecek. Buna peynir de dahil... Peynir Tuzağı isimli kitapta, peynirin sağlıklı bir gıda olmadığını ortaya çıkarıyor ve peynirin gerçekte nasıl üretildiği anlatıyor...</span><p></p><p><span style="font-family: trebuchet;">Sonuç olarak ve balık, et ve süt ürünlerin bu hızla tüketmeye devam edersek, dünya insanlar için yaşanmaz bir hale gelecek. Bitkiler, hayvanlar bizden önce buradaydı. Onlara saygı duymalıyız. Bu şekilde devam edecek olursak köklerimizi kendimiz kurutmuş olacağız. Yapılacak en etkin şey için et ve balık tüketimini azalmak ve vegan beslenmek. Hemen bugün başlamak, başkalarına örnek olmak ve bu davranışı yaymak ve bilinçli olmak.</span></p>Deniz Öztaşhttp://www.blogger.com/profile/05169449365896918404noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-5261175882010458545.post-71479347345729898082021-03-17T15:51:00.001+03:002021-04-27T21:50:10.226+03:00Court<p><span style="background-color: white; color: #050505; font-family: trebuchet; font-size: 11.5pt;"></span></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiI6pCkC18wdDyNH_8zkt2TF682avQV9tqxl-pBAm5cR6nhi64BPDRNKNOXFBT8iWKN4JoWUsxsHzf1ModtjqtU2buL03YRcElCtADZVuFbdFG-Sp-wRDmvmxQHAmRcnat1l6gbSk5R7lY/s628/Court.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="440" data-original-width="628" height="280" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiI6pCkC18wdDyNH_8zkt2TF682avQV9tqxl-pBAm5cR6nhi64BPDRNKNOXFBT8iWKN4JoWUsxsHzf1ModtjqtU2buL03YRcElCtADZVuFbdFG-Sp-wRDmvmxQHAmRcnat1l6gbSk5R7lY/w400-h280/Court.jpg" width="400" /></a></div><br />Adalet sistemi doğruyu ve yanlışı bir birinden ayırmak
için ortaya çıkmış kurallar yığını... Ancak doğru ve yanlış her zaman göreceli
olmuş. zamana, ırklara, bakış açılarına, inançlara bağlı olarak değişmiş ve
yozlaşmıştır.<p></p>
<p class="MsoNormal" style="background: white; line-height: normal; margin-bottom: 6.0pt;"><span style="color: #050505; font-size: 11.5pt;"><span style="font-family: trebuchet;">Tüm bu zorluklar daha da prosedür ortaya çıkarmış ve
karar mekanizması yavaşlamıştır. Tüm bunlara politik görüşler, sınıf ayrımları
da eklenince düşünce bile suç olarak kabul edilmiştir. Düşünmek, düşünceleri
şarkı sözlerine sıkıştırmak ve bunları söylemek.<o:p></o:p></span></span></p>
<p class="MsoNormal" style="background: white; line-height: normal; margin-bottom: 6.0pt;"><span style="color: #050505; font-size: 11.5pt;"><span style="font-family: trebuchet;">Adalet sisteminde çalışan her birey – savcı, avukat,
hakim – kendi kişisel dinamiklerini de sisteme karıştırınca iş içinden çıkılmaz
bir hale gelmiş... Dünyanın hemen hemen her yerinde insanlar kendilerini benzer
sistemlere emanet etmiş durumdalar.<o:p></o:p></span></span></p>
<p class="MsoNormal" style="background: white; line-height: normal; margin-bottom: 6.0pt;"><i style="mso-bidi-font-style: normal;"><span style="color: #050505; font-size: 11.5pt;"><span style="font-family: trebuchet;">Court </span></span></i><span style="font-family: trebuchet;"><span style="color: #050505;"><span style="font-size: 11.5pt;">isimli film Hindistan’da fakir bir
adamın sokaklarda bedava söylediği bir şarkının, o civarda yaşayan bir lağım
işçini intihara teşvik etmesi suçuyla tutuklanması ile başlar. Oldukça ağır
tempolu bir film davadaki her bireyin kendi kişisel yaşamlarına göz atarak
ilerler. Belki de her biri kendi aile veya atalarında bir haksızlığın kurbanı
olmuş durumdadır. </span><span style="font-size: 15.3333px;">Onlar</span><span style="font-size: 11.5pt;"> için de hayat hiç de adil değildir... </span></span></span><span style="color: #050505;"><span style="font-size: 11.5pt;"><o:p></o:p></span></span></p>Deniz Öztaşhttp://www.blogger.com/profile/05169449365896918404noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-5261175882010458545.post-27073684030087554832021-02-14T20:57:00.005+03:002021-02-14T21:06:11.491+03:00The Map of Tiny Perfect Things<p style="text-align: justify;"></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjzatdL2Jy221ipjwD-lKwR8qQ4Ybl2X6MaPdbDckI7ke8ithzSiF6v5B_zkyN_XM4-45A7xpTmkt_hZ_2SmqTvvIh1_8eUejB1o0QNMO7J7ybe7CKvOo3Frw2qG2Cg_4EBOB31cWqtCps/s1035/The+map+of+tiny+perfect+things.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1035" data-original-width="800" height="400" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjzatdL2Jy221ipjwD-lKwR8qQ4Ybl2X6MaPdbDckI7ke8ithzSiF6v5B_zkyN_XM4-45A7xpTmkt_hZ_2SmqTvvIh1_8eUejB1o0QNMO7J7ybe7CKvOo3Frw2qG2Cg_4EBOB31cWqtCps/w309-h400/The+map+of+tiny+perfect+things.jpg" width="309" /></a></div><span style="font-family: trebuchet; text-align: left;"><br />Hayatımız genellikle sıradan günlerle geçer. Hatta bazen hep
aynı günleri yaşıyoruz zannederiz. Dolayısıyla zihnimiz ileride farklı olması
için bize hayaller kurdurur. Diğer bir yandan da geçmişte yaşanan olumlu
deneyimleri yeniden yaşama arzusu, olumsuz yaşanan olaylardan uzak durmak için
bir koruma kalkanı oluşturur. Geçmişte veya gelecekte dolaşan bu düşünceler ve
inanç yığını olan zihnimiz hayatı dolayısıyla yaşamamıza engel olur.</span><p></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-family: trebuchet;"><i style="mso-bidi-font-style: normal;">Groundhog Day</i> gibi
<i style="mso-bidi-font-style: normal;">The Map of Tiny Perfect Things </i>isim
film, aynı günün defalarca yaşanmasını konu alan bir film. En büyük farkı ise
salt bir komedi olmaması. Aynı günü yaşayan <i style="mso-bidi-font-style: normal;">Mark,
</i>bir gün fark eder ki bu kaderde yalnız değildir. <i style="mso-bidi-font-style: normal;">Margaret </i>de aynı onun gibi bu günde sıkışıp kalmıştır. Yaşadıkları
yaklaşık 16 saatin uzmanı olmuşlar. Çevrelerinde yaşadıkları anların haritasını
çıkarmışlardır. Her küçük anı daha iyi nasıl bunun yollarını ararlar.<o:p></o:p></span></p>
<p class="MsoNormal"><span style="font-family: trebuchet;">Yaşadıkları hayatın geçip gitmesine izin verilmediği için
her anın küçük mutluluklarını keşfederler. Bu kader onları yakınlaştırmaya
başlar. Oysa Margaret’in bir sır vardır. Bu sırdan dolayı yeni günleri de
yaşamak istememektedir. Hayatın yeni anlarına hazır değildir. Mark ve Margaret
belli bir sebepten dolayı birbirini hayatlarına çekmiştir. Mark küçük anlara ve
ona önemsiz gibi gözüken detaylara görmeye başlar, Margaret ise artık devam
etme cesaretini gösterecektir. İşte o zaman özgür olacaktır; hayatın amacı dördüncü
boyutu çözmek, kansere çözüm bulmak değildir, hayatın amacı sadece yaşamaktır. </span><o:p></o:p></p>Deniz Öztaşhttp://www.blogger.com/profile/05169449365896918404noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-5261175882010458545.post-57367981926390464902021-01-23T09:02:00.000+03:002021-01-23T09:02:12.364+03:002020'nin Ardından<p></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiVbzk0rqz-K_xjbG20n7o4BsIAw3jNuMspU0h_N-9o-koDv3Go7bZcSEOo3zTMBpiv6pFp2zgeDMoMcN2z2N2ZFiavmhkJBl64isdcTshl7QuAG8l3vTW1q6-R4aZ7rIWEmY9B8U5ODD4/s723/2020nin+ard%25C4%25B1ndan01.JPG" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="364" data-original-width="723" height="201" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiVbzk0rqz-K_xjbG20n7o4BsIAw3jNuMspU0h_N-9o-koDv3Go7bZcSEOo3zTMBpiv6pFp2zgeDMoMcN2z2N2ZFiavmhkJBl64isdcTshl7QuAG8l3vTW1q6-R4aZ7rIWEmY9B8U5ODD4/w400-h201/2020nin+ard%25C4%25B1ndan01.JPG" width="400" /></a><br /><br /></div><span style="font-family: trebuchet;">Hemen hemen herkes, 2020 senesinden kurtulmak için can atıyor. Ülkemizdeki sıkıntıların üzerine patlak veren pandemi, birdenbire hayatımızı derinden etkiledi. Ardından İzmir’de deprem derken, şimdi gelen yeni yasaklar, kısıtlamalar, iyiden iyiye bunaltı hepimizi. ‘Daha başımıza ne gelebilir?’ sorusu kafalardayken yeni yıldan olumlu beklentileri olanlar azımsanmayacak kadar çok.</span><p></p><p><span style="font-family: trebuchet;">Peki ne olacak yeni yılda? Her şeyin suçlusu 2020 mi? Yoksa sadece gezegenlerin dizilişi mi? Oysa ne demişti Tanrılar Okulu’nun yazarı: ‘İçte ne varsa dışta da o vardır. Dışarıda olan hiçbir şey yoktur.’ Kitapları başucunda tutuyor, güzel sözleri bolca paylaşıp, beğeniyoruz. Paylaşılan bu sözleri içselleştiriyor muyuz? Hayatımıza katıyor muyuz?</span></p><p><span style="font-family: trebuchet;">Nedir bizi gerçekten rahatsız eden dışsal faktörler? Korku? Kısıtlanmak? Gelecek kaygısı? Başkaları için endişelenme? Pandeminin en büyük etkilerinden biri mevcut sistemin, kurulu düzenin bir anda değişmesi veya tamamen yıkılması. Kaybetmekten korkulan güvencenin- kendimizce kurduğumuz güvenli düzenin- bozulması veya bozulma riski. İçimizde bu güvenceye ihtiyaç duyan ne? Zihnimiz ve zihnimizin derinliklerindeki çocukluğumuz… Zihinden özgürleşmiş, çocukluğundaki travmalar ile çalışmış ve yetişkin olmuş biri, hepimiz gibi mi etkilenir miydi yoksa belirsizlikle, güvencesizlikle barış halinde mi olurdu?</span></p><p><span style="font-family: trebuchet;">Güvencesizlik, Evren’in en doğal durumu mu yoksa sadece dış olayların yarattığı bir sonuç mudur? Bu sorunun yanıtını bulmak için yeterince uzun bir sorgulama yaparsak; yaratılan tüm bu düzenin hiç de öyle sabit olmadığını, her şeyin daimî olarak hareket halinde olduğunu keşfederiz. Dolayısıyla tutunduğumuz ne varsa hepsi her an değişebilir. Hepsi eninde sonunda son bulacaktır. Tutunduğumuz ve 2020’nin tehdit ettiği neler var? Varlıklarımız, ev, araba, iş… Pozisyonlarımız, mevkiimiz, imajımız, nasıl göründüğümüz, gösterdiğimiz hayat tarzımız… Sevdiklerimiz, kendimizin ve çevremizdekilerin sağlığı… Bu listeyi kendinize göre uzatmak mümkün… Belki en kötüsü belirsizliğin kendisi… Korkunun ta kendisi!</span></p><p><span style="font-family: trebuchet;">Daha geniş bir çerçeveden bakıldığında görebiliriz ki, tüm bu liste zamana bağlı ve zaman içerisinde ister istemez hepsi bir gün son bulacak. Son bulmayan ne var? Zamana bağlı olmayan ne var? Derinde çılgınca dönen tekerleğin merkezinde sabit ve değişmeyen ne var? Her bireyin kendi yolculuğunda keşfetmesi gereken bu soruyu bir kenara bırakırken araştırmamıza devam edelim.</span></p><p></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgWZksTeQe7EPIsVRBKyK1x4rRLCpcTM5LGI1C8b3OEpfAW-c0SaSluQvXeqMs_A6sKEe1-f-FXZ2JtUsYxMZSf80OEoFBJNSsvlNv4ULwXECjRVmhbkGlJNSIwvoxUmfiPlKaTWr0m7aA/s700/2020nin+ard%25C4%25B1ndan02.JPG" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="467" data-original-width="700" height="266" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgWZksTeQe7EPIsVRBKyK1x4rRLCpcTM5LGI1C8b3OEpfAW-c0SaSluQvXeqMs_A6sKEe1-f-FXZ2JtUsYxMZSf80OEoFBJNSsvlNv4ULwXECjRVmhbkGlJNSIwvoxUmfiPlKaTWr0m7aA/w400-h266/2020nin+ard%25C4%25B1ndan02.JPG" width="400" /></a><br /><br /></div><span style="font-family: trebuchet;">Dışarıda bir şey yoksa, birey diyebilir ki, ‘Salgını ben tek başıma mı yarattım? Tüm dünya bundan etkileniyor?’ Elbette tek bir kişi böyle küresel bir durumu yaratmaz ancak bireyler bağımsız değildir. Hepimiz büyük sistemlerin küçük bir parçasını oluştururuz. Görünürde büyük bir hareketi başlatan bir kişi bile olsa, kolektif anlaşma olmadığı takdirde, daha büyük bir hareket başlamaz. Salgının bizlerde yarattığı duygu ve düşünceler, çoğunluğun derindeki bilinçdışı korku, endişe, ayrımların sonucu olabilir. Gerçek özgürlüğü bulanmayan özümüz, dışarıya karşı yaratılan Kişilik isimli imajın zindanından çıkmak istiyor olabilir.</span><p></p><p><span style="font-family: trebuchet;">2020 bizlerin kendi kendimizle kalabildiğimiz, durup her şeyi irdeleme fırsatı bulabildiğimiz bir yıl oldu. Hala bunu yapmadıysak, 2021 de hizmetimizle…</span></p>Deniz Öztaşhttp://www.blogger.com/profile/05169449365896918404noreply@blogger.com0