1 Kasım 2010 Pazartesi

Felsefe

Gurdieff’in en büyük öğrencilerinden biri olan Ouspensky kendi öğrencilerini eğitirken bir konunun üzerinde özellikle duruyormuş. Eğer biri ona “Dün bana demiştin ki...” diye söze başlarsa, onu keser ve şöyle söyle dermiş: “Dün ben seni şöyle anlamıştım...”

Neden böyle söylüyor olabilir? Öncelikle, en yaygın şekilde kullandığımız iletişim metodu kelimeler kullanarak konuşmak ve yazmak...  Her kelimenin anlamı kişiden kişiye değişebileceği gibi, bazı kelimeler ifade ettiği şeye göre çok kısıtlı olabilir veya sadece tarif ediyor olabilir. Orman dediğimizde, aslında ortada orman diye bir nesne yoktur. Bir çok ağacın beraberce yer aldığını kastederiz. Soyut kavramlar ise daha da karmaşıktır: Algılarımıza ve kültürümüze göre değişir... Hatta bazen kelimeler bazı dillerde varken, bazı dillerde karşılığı bile olmayabilir.


Kelimelerin anlam ve kısıtlamasının ötesinde diğer önemli konu ise, insanın okuduğunu veya dinlediğini kendi perspektifi ile algılaması. Zihnimizdeki filtreler, kalıplar, dirençler ve inançların ışığında bakarız genellikle. Zihin bir parça dinginse, algılarımız ve sezgilerimiz devreye girer... O an, neyi anlamamızın gerekiyorsa onu anlarız. Bu da anlayışımızda bir değişime yol açar.

Bu sebeple, belki bu kitaptaki bir çok cümle size tekrar gibi gelebilir veya tam tersi tekrar olan kelime veya cümleler bile size ilk defa görüyormuşsunuz gibi hissettirebilir. Ve kitabı ikinci kez okuduğunuzda, daha önce hiç okumamış gibi olduğunuzu düşünebilirsiniz. Altını çizerek ve notlar alarak okumak, tekrar okuduğunuzda işinize yarayabilir. Aradaki benzerlik ve farklar anlayışınız için faydalı olacaktır...

Felsefe sözcüğü hepimiz biliriz. Hatta sık sık kullanırız: “Felsefe yapma bana” gibi... Oysa, bu kelimenin anlamını biliyor muyuz? Kökenini inceledik mi? Türk Dil Kurumuna baktığımızda, “Varlığın ve bilginin bilimsel olarak araştırılması, görüş, düşünüş...” gibi açıklamalar yer alır. Bu açıklamanın detayına girmeden görülüyor ki, felsefeyi, fikir ve düşünce ile fazlaca özdeşleştiririz.

Felsefe kelimesinin İngilizce karşılığı olan “Philosophy” kelimesi ise Yunanca “Philosophia” dan geliyor. Bunu da detaylı araştırınca görüyoruz ki , anlam tam olarak Bilgelik Sevgisi (Love of Wisdom). Bilgelik ve bilgi ayrı kavramlar. Bilgi, dışarıdan ve kendi deneyimlerimiz sayesinde elde edilirken, bilgeliğin kaynağı ise sezgilerimiz ve daha derinden gelen bir kaynak. Bu, hiç eğitim almamış köylü kadınının veya bir kabile hayatı yaşayan insanlarda olan bilgelik... Einstein’ın belirtiği gibi, “Keşiflerin zeka ile bir ilgisi yoktur; bilinçte bir eşik atlanır ve nasıl olduğunu anlamadan keşif gerçekleşir... Buna, sezgi diyebiliriz.”


Bu bilgeliğin ortaya çıkması için zihnin dingin olması gerekiyor. Lakin, zihin ya geçmişle ilgili düşünceler üretir ya da gelecekle ilgili hayal kurar, varsayımda bulunur. Öğrenmeye açık bir zihin için dikkat şarttır. Nasıl sevdiğiniz bir şeyi yaparken, tüm dikkatiniz o şeyin üzerindedir, aynen bu şekildeki bir dikkattir bu... Karşıdan hiç bir şey yapmıyor ve düşünüyor gibi gözükebilirsiniz. Belki ilk bilgelerin, filozoflar yanlış anlaşılmasının sebebi budur... Biz onları düşünüyor sandığımız için, “Düşünüyorum, öyleyse varım” diyen bir insanlık yarattık. Son yüzyılların en büyük problemi olan, düşünceyi...

İşte tam bu noktada, zihninizi gözlemleyin. Şu ana kadar okuduklarınıza karşı olacak iki klasik tepki vardır: (1) “Ya, evet adam doğru söylüyor, gerçekten öyle”, (2) Hadi canım, bu safsata da nedir?”... Evet, zihin ya hemen onaylamak ve kendini bu onay ile o gruba, fikre ait olmak ister, ya da tepki göstererek, kendi mevcut fikir ve görüşlerini korumak ister. Yapısı ve amacı itibariyle ikinci seçenek daha muhtemeldir. Zihin için kendi düşüncelerinin, inanç kalıplarının dışındaki herhangi bir fikir, tehdittir. Haklı olduğunda da beyin testesteron hormonu salgılar ve kendimizi daha güçlü hissederiz. Bu hormon türü, erkek beyninde daha yoğun  bulunduğundan, erkek beyni için “haklı olmak” ve yeni fikirlere kapalı olmak daha yaygın görülebilir.

Erkekler olarak, bu konudan çok fazla rahatsız olmamıza da gerek yoktur, çünkü beyin, sadece bedenin bir organıdır. Onu gözlemlediğimizde, o olmadığımızı görebiliriz... O olmadığımızı fark ettiğimizde ise, o sakinleşmeye ve dinginleşmeye başlar. Artık tüm dikkatimizle okumaya başlayabilir bir hale geliriz...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder