Kendimizi bedenlerimizle tanımlamaya ne kadar alışmışız.
Nasıl göründüğümüz, fotoğrafta nasıl çıktığımız o kadar önemli ki, artık
olmayan bir şekilde fotoğrafı değiştirme teknolojisini bile yaratmışız. Oysa
her sabah uyandığımızda aynı bedende olduğumuzun kanıtı var mıdır? Soru çok
saçma gelebilir. Hayatımız boyunca aynı bedene sahip olduğumuza eminiz. Kanıt
da ortadadır; belleğimiz... Oysa diyelim ki Tanrı bize bu sabaha hep sandığımız
kişinin tüm belleğini yükledi ve uyandık. Arada bir fark olur muydu? Tüm o
anılar, algılar, düşünceler, duygular hepsi beynin içinde olup bitiyor. Beyin
ise kapalı bir kafatasının içinde. Biz her gün süslemek ve beslemek zorunda
kaldığımız bedenimiz ki, buna zihnimiz de dahil şeye kişilik diyebiliriz. Biz sadece bu bedenden, zihinden, kişilikten
mi ibaretiz?
Everyday isimli
filmdeki gibi her gün farklı bir bedende uyanıp, bu şekilde yaşasaydık ne
olurdu? Hiç kimseye tutunmadan, belli bir karakter oluşturmadan, geçmiş veya
gelecek kaygısı olmadan? Bu durum bir yandan ürkütücü bir yandan muhteşem gibi
gözükebilir. Değişik değişik kişiler, olaylar, mekanlar, aileler deneyimlemek,
hem de hiç bir kaygı olmadan... Cinsiyet olmadan...
Her gün ayrı bedende uyanan A (bu kendisine koyduğu isimdir), bir gün Rhiannon isimli genç kızla romantik bir gün geçirir. Elbette o gün içinde
olduğu beden Rhiannon’ın erkek arkadaşına aittir. Rhiannon, bu günü hayatının
en güzel günü olarak tanımlarken, ertesi gün erkek arkadaşının normal haline bir
anlam veremez. A ise devamlı Rhiannon’ya yakın kişilerin bedeni ile ona hep
yakın olmaya çalışır. Bir süre sonra durumu ona anlatır. Önceleri Rhiannon,
duruma inanmasa da kanıtlar o kadar şaşırtıcıdır ki, en sonunda pes eder. A ile
özel bir ilişki yaşamaya başlarlar.
Rhiannon’ın babası işten terfi almayı beklerken işten
çıkartılınca bir atak yaşar ve sonrasında sadece resim yapmaktadır. Annesi iki
işte birden çalışmak durumunda kalır ve ebeveynler arasındaki ilişki
bozulmuştur. Bu durum kızlarını üzmektedir. Ancak babasını doğru düzgün
anlamayan kızı, onun kendisini bulma yolculuğunda olduğunu fark edecektir...
Rhiannon, bir an durup hayatına dışarıdan bakmıştır. O
noktada tüm ilişkilerini gözden geçirmiştir. Beynimiz, tüm belleğindeki bilgilerle bizi en
ekonomik yani en az enerji harcayarak hayatta tutmaya çalışır. Buna otomatik pilot
diyebiliriz. Böylece tüm bildiklerimiz, kişiliğimiz, konfor alanımız, aile ve
çevre tarafından doğru sayılan her şey beyin tarafından uyarlanır ve uyumlu bir
şekilde sosyal bir çevreye ait olarak yaşar gideriz. Oysa yaşam göz açıp kapayıncaya kadar hızlı geçmektedir. Özellikle de otomatik pilotta...
Sahiplenme, kişilik hepsi birer yanılsamadır; elde olan sadece şu an vardır. Bu gününü gün etme felsefesi
değildir; bu, ne olmadığımızı
anladığımızda ortaya çıkan derin anlayışın sonucudur. Başta acı gelse de
sorgulamak hepimizin sorumluluğudur; neyim, kimim, ne için buradayım?..
“Ben gökyüzündeki maviyi, elli farklı çift gözden elli farklı şekilde gördüm.”