Kimseye güveni kalmamıştı… Tek başına dünyaya getirmesi gerek bir oğlu karnındaydı. Anne ve babasının yanında kalmak istemediği için evi terk etmeye karar vermişti. O sırada babası ödül kazanmış tavuğunu ağaçtan indirmek için merdivene tırmanıyordu. Annesi ise merdini tutarak ona destek oluyordu. Kızının gidişini göre anne kızını engellemek isterken eşini yalnız bırakmış… Baba ağaçtan düşerek hayata veda etmişti.
Her şey yine alt üst olmuştu. Okul çağına gelmiş oğluna bakmak için bir otelde odaları temizliyor, artık konuşamayan annesine bakım veriyordu… Annesi içten içe ona öfkeliydi. Onu yargılıyordu. Açıkça dile gelemeyen ve derinden işleyen bir mesajdı: hem kötü anneydi hem de kötü evlattı.
Bir gün hiç beklenmedik bir şey olmuştu. Tavuk kümeslerinin
üstüne balonuyla bir adam düşmüştü. Önceleri birbirleriyle ters düşseler de bir
süre sonra bu iki insanın arasında bir çekim oluşur. Başlarda kimseye
güvenmediği için anlamı olmayan, gizli tutuşacak bir ilişkidir. Kısa zamanda
tüm aile bu yeni ziyaretçiye alışmış, herkes mutluydu. Oğlunun bir babaya
ihtiyacı vardı. Oğlu bu yeni gelen adamla yeni kümesin inşaatına girdiğinde
annesine gururla şöyle demişti: “Anne,
bırak da işimizi yapalım”
Aşkın içine boşuna düşmemişlerdi; yaralı iki kalbin buluştuğu bu çukurdan ancak beraber çıkabilirlerdi. Bu da sabır ve içlerindeki acıyla yüzleşmekle olacaktı… En sonunda botlarını çıkartıp çıplak ayaklarını yere basmıştı, güvenle basıyordu toprağa, hayata…
“Rüzgârdan dolayı
baloncu oldum. Hayatın kendisi gibi… Sen bir yere gitmeyi hayal edersin, rüzgâr
seni alır ve başka bir yere götürür. Bir şey yapamazsın. Onunla savaş olmaz.
Rüzgar hep kazanır, bazen de yüzüne vurur. Ama seni kaldırır, seni öyle
yükseklere çıkartır ki kendini cennette değiyor gibi hissedersin.”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder