Ölüm...
Ölüm varsa doğum da var... Ana rahminde döllenmiş bir yumurta kendi halinde duran tek
bir hücre birden bire pıt diye ikiye çoğalır ve biz ‘kendimiz’ diye tabir
ettiğimiz şeye dönüşürüz. Bunu biz diye tanımlamak ne kadar mantıklıysa ölümün de
gerçek bir son olduğuna inanmak o kadar mantıklıdır.
Doğum ve ölüm; yine bir dualite...
Egonun en sevdiği... Bir "ben" ancak bir "başkası" ile var olabilir...
Egonun en sevdiği... Bir "ben" ancak bir "başkası" ile var olabilir...
Aslında üzülen, acı çeken, korkan sadece zihnin yarattığı kimliğimiz değil midir?
Ölen sadece o değil midir? Kısa bir süre de olsa bedenin
ölüm deneyimini yaşayan insanlar nasıl daha bu kadar güven içinde ve huzurlu
olabiliyorlar. Bizim bu gerçeklikteki kısıtlı deneyimlerimiz bunun atlatılması
güç bir travma sebebi olması gerektiği yönünde olmaz mıydı?
Belki de bu gerçeklikten bir şekilde göçmek üzere olanlar
gerçekten tutunacak hiçbir şeyin olmadığı ve gerçekten hiç şeye sahip
olunamayacağı ve bunun gerekliliğinin olmadığını mı fark ediyorlar?
Beden, bize iletmek istediklerini çok radikal bir şekilde mi
iletiyor? Bir çok kişinin muazzam dönüşümleri, sevgi dolu olmaları çok ağır
gibi gözüken olaylardan sonra mı başlarına geliyor?
Diğer bir konu ise zaman... Doğum ve ölüm varsa, arada geçen bir zaman da olmalı. Kuantum fiziği kuramlarına göre, tüm maddelerin derinliğine inildiğinde boşluk ve enerjiden başka bir şey bulunamıyor. Kuantum seviyesinde ise ölçüm, lokasyon ve zaman gibi kavramlar eriyip gidiyor... Sadece tüm evren birbirine bağlı olduğu bir enerji olduğu kuramı kalıyor. Buna göre de zaman, dolayısıyla ölüm diye bir kavram ortada kalmıyor.
Peki, tüm bu sorular çok düşük bütçeli, yönetmeni, yazarı ve
oyuncusu ‘Bir’ olan bu 50 bin dolar ve telekız isimli filmden mi kaynaklanıyor?
Benim için sanırım evet...
Kansere yakalanan ve son günlerini bekleyen Ross, abisi Seth
ve nişanlısı Lauran’ın evlilikleri için ayırdıkları 50 bin dolar ile son
isteklerini yerine getirmek için bir yolculuğa çıkar. Bu macera herkesin
kendini bulma yolculuğu olur. Zihinde oluşan tüm duygu ve düşünceler sustuğunda
ortada kalan tek şey sevgiyi bulma yolculuğu...
Hayatlarını yaşamayan kişiler, Ross'un bu deneyimi sayesinde yaşamaya ve kendilerini daha iyi tanımaya başlıyorlar...
Her ne kadar romantik ve bir o kadar da hüzünlü bir film gibi
gözükse de konuyu harika bir şekilde irdelemiş Seth Grossman...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder