29 Aralık 2014 Pazartesi

Mutluluk mu, Acı mı?


Bazen acılarımıza tutunuruz, onlara çok alışmışızdır, sanki onsuz ne yapacağımızı bilmez gibi sarılırız, besleriz. Onsuz ne yapacağımızı bilemeyiz. Hele bir de acımız için bahanelerimiz varsa; bir olay olmuşsa, bir kişi devamlı bizi deli ediyorsa, onları da bu hikayenin temel yapı taşı yaparız.

Bir diğerleri yok mu? Devamlı mutlu olan, gülen, enerjik olan, acı çekenlere veya acıya katlanamayan... İşte onlar bizi gıcık ederler... Hangisi daha iyi? Acıya tutunmak mı? Mutluluk bağımlısı olmak mı? Yoksa bu iki durum bir mıknatısın iki ayrı uçları mı?

Ying-Yang gibiler mi? Biri diğerinin içinde saklı mı?
Acılarımız olmasaydı, mutlu olabilir miydik? Devamlı mutluluk hali içinde olsaydık, mutlu olduğumuzun farkına varır mıydık?

Diğer bir gözlememiz gereken konu ise, bizim için olan mutluluk tanımı... Bu mutluluklar arzularımızın beslenmesi sonucunda mı oluşuyor? Devamlı isteyen ve hiç doymayan bir zihin hali mi? Yoksa yüreğimizden hissettiğimiz huzur ve sevgi dolu bir mutluluk mu?

Bu, karşı cinse deli gibi aşık olmakla, gelişen ve olgunlaşan bir ilişkide sevgi duyan bir çiftin arasındaki bağ ile olan fark gibidir. Bizi hayatta tutmak amacıyla koruyan ve üremek isteyen zihin, karşı cinsin aşkına düştüğünde (aşık olmak İngilizce’de fall into love diye anılır) hormonların etkisiyle gözü hiçbir şeyi görmez!

Bizi mutlu eden şeylerin ne tür olduğunu iki şekilde yakalayabiliriz.
Birincisi, bu duygular saman alevi gibi birden bire bizi heyecanlandırıyor ama etkisi göreceli olarak çabuk mu geçiyor? buna bakmak. Devamlı bu duyguyu beslemek için yeni bir şeyler yapmak arzusu mu geliyor?

İkincisi ise, bu mutluluk anları geçtiğinde içimizde bir boşluk mu oluşuyor, yoksa bir dolgunluk mu? Yaşam dolu mu oluyoruz, yoksa arayış içinde mi?


Muazzam bir gün batımı vardır, kişi ona bakar, kendinden geçer, sadece o an vardır, zihin sessizdir, manzara ile birdir sanki... Ve o manzarayı orada bırakır, ve olanı kabul-dedir.

Bir diğeri ise manzaranın resmini çeker, videoya alır, manzarayı kimlere göstereceğini düşünür ve o an geçtikten sonra o deneyimi tekrar yaşamak ister, bulamazsa başka bir manzara arar, arar, arar...

4 yorum:

  1. Neden her yazını okuduğumda ben yazmışım gibi hissediyorum? Bence yetenek burada kalplere dokunabilmekte sanırım bu yüzden ben yazmışım gibi hissediyorum sanki benim kafamda dönenleri toparlamış al oku demişsin gibi. Ellerine sağlık her zamanki gibi çok beğendiğim bir yazı oldu.

    YanıtlaSil
  2. Nazik mesajın için çok teşekkürler.. Sevgiler

    YanıtlaSil
  3. Acıları unutmak kolay olsaydı keşke..Tek tuşla silinebilseydi mesela..Yazınız çok başarılı..Tebrikler..

    YanıtlaSil
  4. Yorumunuz için teşekkür ederim. Acıları unutmak için yerine kısa vadeli mutluluk parçaları peşinde koşma eğilimimiz vardır. Bunun kaynağı genellikle arzulardır. Acıları unutmaya çalışmaktan ziyade, kabul edip bir adım geriden bakabilmeli ve yüzeysel hikayenin altında neler yatıyor, bize ne gibi bir mesaj veriyor bunu görebilirsek, kalıcı bir huzur haline bir atabiliriz belki de... Sevgiler

    YanıtlaSil