28 Eylül 2016 Çarşamba

Born To Be Blue


Chet: “Kaydımı senin çalış tarzına dayandırdım.”
Babası: “Öyleyse, neden kız gibi okudun?”
Chet: “Aslında o plaktan çok sattım. Sen kaç tane sattın? Ah, tamam. Sen bırakmıştın, değil mi? Ben bırakmadım.”
Babası: “Peki. Ama ben ailemi hiç utandırmadım. Baker ismini yerlerde süründürmedim.”
Chet: “Güle güle, baba.”

Bir erkek, erkek olabilmek için babasına ihtiyacı vardır. İçten içe onun dikkatini çekmek ister. Ya onun gibi yapar, ya da tam tersini... Bağımlılıklarımızın çoğu da babamızla ilgili sorunlara dayanır.

Born To Be Blue, Jazcı Chet Baker’ın hayat hikayesini konu alıyor. Babası gibi müzikle ilgilenen Chet, uyuşturucu bağımlısı ve kadınlara düşkün biri olur. Tam bu sırada uğradığı saldırıda çenesi ve dişleri zarar görür. Doktor, bir daha asla trompet çalamayacağını söyler.

Babasından ilgi göremeyen Chet’in annesi ona daha fazla destek olur. Annesinin oğlu bir hali vardır. Genellikle bu tipte erkekler kadın ruhundan daha iyi anladıkları için biraz çapkın olurlar. Derinlerde annelerine olan özlemi gidermek için kendilerine annelik yapacak birini ararlar. Çapkınlıkları durmasa da böyle anaç bir kadınla ilişkileri daha uzun sürebilir.


Chet’in kız arkadaşı, tam da böyle bir kadındır. Ona her konuda destek olur ve motivasyonunu yüksek tutar. Chet, sabırla pratik yapmaya devam eder. Başlarda trompet çalmakta çok zorlanır, ancak zamanla eski formuna kavuşur. Doktorların imkansız dediğini başarır... Bir çocuğun babasına kendini ispat etmek istemesi, sıra dışı bir müzik performansı ile noktalanır.

Aslında bilinçaltı dinamikleri ve aile bağları, hiç de filmin başlığı gibi değildir. Chet, doğuştan kederli değildir... O, ailesine son derece bağlı, babasını takip eden bir çocuktur.

2 yorum:

  1. Merhaba, Blog Atlası'nda blog sayfanızdan kısaca bahsettim. Bilgi vermek istedim. Bu adresten ulaşabilirsiniz: http://blog-atlasi.blogspot.com.tr/2016/09/tuvalet-kagidina-notlar.html

    Kolay gelsin.

    YanıtlaSil