13. Yüzyılda Anadolu...
Bir çok dervişin, aşığın yetiştiği bir dönem. Bu dönem daha sonra yüzyıllara da aktarılıyor. Mevlana, Hacı Bektaş Veli, Tapduk Emre, Yunus Emre’nin yerini Somuncu Baba, Hacı Bayram Veli ve niceleri...
Yaklaşık 800 sene sonra, artık onların bizlere iletmeye
çalıştığı öğretiler her yerde mevcut. Bunca zamandan sonra ya bu bilgilerden
habersiz yaşarız, ya da bu bilgilerle donanmışızdır. Bilgilerle yatıp
kalkıyoruzdur. Ancak bunları sözcüklerin ötesine götürecek kadar uygulama ve
özümseme gerçekleşmiş midir? Yoksa bilgiler bizi sıcak bir şekilde avutuyor mu?
Belki de bu aşamada cahil olmak, çok bilip de uygulamamaktan, özümsememekten
daha iyidir. Cehaleti çabuk idrak edebiliriz. Bilgiler ise bizi kör edebilir.
“Aşk yolunda en büyük engel
nefsinizdir. Önce nefsinizi yenmeniz gerekir. Aşk ki, yanmakla ölçülür, yok
olmakla doğrulanır. Zor sevdadır bu, lakin yanmadan olmaz.”
Tüm bu uygulamalar, bizi zihni gözlemlemeye ve nefsi yok
etmeye götürür. Bunu gerçekten yapmaya kalktığınızda bunun öyle kolay
olmadığını görürüz... Bir kişi olduğumuza inanmışızdır... Onu ayakta tutmak
için bir ömür harcamışızdır. Onun çoklu karakterini ve süreksiz oluşunu bile
gözden kaçırmışızdır. Bizim sandığımız tüm duygu ve düşünceler, onun dışarıdan
aldıklarıdır... Her şeyden tamamen sıyrıldığımızda, evrendeki çekimden başka
bir bağ kalmaz; bu bağın adı ise, sevgidir...
Aşk yoluna çıktığınızda ise fark edersiniz ki, uyandıkça,
eski rolleri oynamadıkça yalnız kalırsınız. Artık uyuyan, rüya gören
Tanrı’ların arasında yalnızsınızdır. Bu, hakiki bir yalnızlık değildir... Belki
de araftaki geçici bir durumdur. Tüm geçici durumlar bitene kadardır...
“Yalnızlık aşıkların
imtihanıdır.”
Tüm bu imtihan bittiğinde ise, kelimeler, sözcükler
suskunluğa bürünür. Mevlana’nın söylediği gibi, bin tane ok yarası vardır kalpte,
ancak ortada ne ok vardır, ne de yay...
“Bu öyle bir sırdır ki, gören
bilmez, bilen söyleyemez... Maksadın aşkı bulmaksa, yüreğini takip et. İnsan,
küçülmüş alem, alem açılmış insandır...”
Öte yandan, bu yolculukta fiziksel olarak izolasyon ve
inziva şart değildir. Yargısız ve beklentisiz bir sevgi, açık bir kalp, yanına
yoldaş bulabilir...
“Korkma sevmekten. İnsanı
sevmeyen Yaradanı da sevemez. İlahi aşka ulaşmanın bir yolu da Dünyevi aşktan
geçer. Önemli olan güzeli sevmek değil, sevdiğini güzel görmektir.”
Sonra bakarsın ki, hayatta önümüze konmuş sahte hedefler
amaçlar yoktur. Ulvi gibi gözüken ve daha tehlikeli olanlar da dahil. Kimse
seçilmiş veya daha üstün değildir. Her insan, tüm insanlığı, Bir’liği temsil
eder. Hayatı yaşamaktır, dans etmektir tek amaç... Belki de tek bir görev
vardır; uyanmışlığını paylaşmak...
“Asıl büyüklük bizlerde değil, paylaşmayı bilen gönüllerdedir.”
Eğer aşkı arayarak hakikate vasıl olmak dilerseniz,idrakinizi sevgiye açmalısınız mesajını veriyor film.zira içi dışı sevmek olmayan ,özünü nasıl bulabilir ki?
YanıtlaSilÇok doğru, teşekkürler :)
Sil