Her insanda yaklaşık yirmi iki bin gen bulunuyor. Bunlar
anne ve babamızdan karışarak bedenimize aktarılıyor. Tüm bu genlerdeki kodlar
vücudumuzu oluşturan hücrelerin yapı taşları olan proteinleri oluşturmak üzere
kullanılıyor. Hem her insanda olan benzer özellikleri taşıyoruz, hem de kimseye
benzemeyen özelliklere de sahip oluyoruz. Nesilden nesle aktarılan genlerin
yanı sıra, mutasyon sayesinde tamamen aynı olmayan bedenlere sahip oluyoruz.
Genler, hem benzerlikleri hem de farklılıkları açıklıyor. Bedenimizden,
mizacımızdan, cinsiyetimizden, eğilimlerimizden genler sorumluysa, genleri
değiştirmek ile insanı değiştirebilir miyiz? Koyunları klonladığımız gibi
insanları da klonlayabilir miyiz? Ortaya çıkan kopya o insanın aynısı olur mu?
Andover isimli
film evlendikten kısa bir süre sonra karısının ölümü ile yıkılan bir
genetikçiyi konu alıyor. Eşi ile bir türlü vedalaşamayan Adam, eşinin evde kalan saçlarından kopyalar üreterek onu yeniden
hayat getirmeye çalışır. Bir çok kopya yapar ancak bir türlü aradığı eşini
bulamaz... Ona yardım eden asistanı ise Adam'a ilgi duymaktadır. Eşinin kaybı belki de Adam için farklı bir bakış açısı kazandıracaktır. Sadece bir kişiye sahip olmak yerine sevginin, hayatının keyfini sürecek, hayatı akışı ile kabul edecektir.
Genlerde hastalıklar, eğilimler, davranışlar gibi bedene ait
tüm bilgiler varsa, neden aynı kadını elde edemiyor? Neden tek yumurta ikizleri
aynı ailede büyümelerine ve benzer bir çevrede yaşamalarına rağmen aralarında
benzemeyen yönler oluyor? Çünkü biz sadece bedenden ibaret değiliz. Batı
zihniyeti her problemin basit bir çözümünü arıyor. Beynini değiştir, genleri
değiştir, hayatın değişsin... Bazı alanlarda doğruluk payı olsa da, zihnin,
bedenin ötesine bakmak gerekiyor. Bedene hayat veren, her ne kadar belli bir
kader, yazgı veya gen paketi ile gelse, özgür iradesi ile bu kaderin değişmesi
mümkün. Epigenetik biliminin
ispatladığı gibi, duygu-düşünce ve temel inançlarımız değiştiği zaman genler de
açık veya kapalı hale gelebiliyor. Yüzeydeki duygu, düşüncelerin kaynağı ise
bilinç dışı ve onu da etkileyen kolektif
bilinç-dışı: Ebeveynlerimiz, atalarımız, etnik kökenimiz, ana-vatanımız...
İşte hayatımıza geçtiğimiz olaylar, hastalıklar ve kişilerin
ardında bizden daha öte bir sistem var. Bu sistemi anladığımızda dolaylı bir
şekilde özgürlük ortaya çıkmaya başlar.
“(Hayatı) Akışına bırakman gerekir, çok zorlarsan parçalanır.”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder