Bizim zamanımızda Değiş Tonton denince değişen bir aile ile
ilgili bir çizgi film vardı. 70’li yıllarda doğanlar gayet iyi hatırlayacaktır.
Bu çizgi film baloncuk gibi bir yapıları olan TonTon ailesinin maceralarını
konu alırdı. Her türlü kılığa ve şekle giren bu aile bize her şeyin mümkün
olabileceğini ispatlar gibiydi. Okul sistemi, ailelerimiz ve toplum bizi görmek
istedikleri kalıplara sokmaya çalışırken belki de bu çizgi film bize değişimin
yaradılışımızın bir parçası olduğunu ve düşündüğümüz her şeyin bir şekilde
olacağını anlatmaya çalışıyordu.
Peki nedir bu değişikliğe olan direncimiz?
Her yenilikte, her keşifte bir kayıp söz konusudur.
Mevcut durumu bırakmak, mevcut inanışı, düşünceyi, duruşu
bırakmak, kaybetmek gerekir. Eski ve geçmişi bırakmak şarttır, en azından bir kısmını...
Davranış bilimcisi Dan
Ariely’nin da ispatladığı gibi bir şey kazanmanın verdiği mutluluk, aynı
miktarda bir şey kaybetmenin verdiği üzüntünün yanında çok önemsiz kalıyor...
Bu ne demek? Size bedava verilen veya bir piyangodan kazandığınız 100 liranın
verdiği mutlulukla, sizden zorla alınmış bir 100 liranın verdiği üzüntüyü
karşılaştırdığınızda görülüyor ki, kaybetmenin acısı kazanmaya
göre çok daha büyük. Bu durumda kaybedecek bir şeyi olmayan kişiler daha kolay
risk alıp, daha başarılı olabiliyorlar. Çoğu büyük firmanın kurucusu ya
yoksulluktan geliyor ya da okul bile okumadan iş hayatına atılıyor.
Zihnimizi de incelersek, bunun sebebini daha iyi anlıyoruz.
Beynimizin asıl amacı bedeni hayatta tutmak; güvenli bir ortam, beslenecek
yiyecek bulmak ve üremek... Bu sebeple beyin sahip oldukları güvene almadan yeni
kaynaklar elde etmeyi seçmiyor.
Tabii ki, bizler zihinlerimizin esiri değiliz... Dürtülerimizi hissedip bunun sebebini anladığımızda artan farkındalık ile gerçekten ne istiyorsak o işi yapabilir, o iş olabiliriz.
Dolayısıyla cesaretle adım atmak için elimizdeki her şeyi kaybetmeyi beklemek durumunda değiliz. Kazanılan farkındalık ve anlayış, bizi zihinden bağımsız kılar ve harekete geçebiliriz. Dingin bir zihin, sezgilerimizin komutasına girer.
Dışarıdan değişim gibi gözüken, aslında olmadıklarımızı bırakmaktır. Zihnin kendini korumak adına tutundukları hikayeleri, maddi ve manevi konumları bırakmak demektir. İster ulvi ister maddi konumlar yine ego kaynaklıdır. Bir şey olma çabası her zaman zihinden gelir... Amaç varsa zihin vardır. Gerçek değişim gerçek olmayanın keşfi ile sadece olmaya başlamaktır. Sadece olduğumuzda algılarımız da değişir. Dünyamız kendi bakış açımızdır. Bakış açımız değiştiğinde, kavgalar, karşılaştırmalar, güvenlik arayışı bittiğinde Dünyamız değişir ve ötesini görmeye başlarız...
“Sen değiş dünya da değişsin!” (Tanrılar Okulu)
“Dünyanın bizi sınırlandırdığını düşünüyoruz ama onları biz yaratıyoruz.” “Sen değiş dunya da değişsin!” bu iki cümlede tam olarak ne anlatılmak istiyor. Teşekkür ederim. Bu arada biliyorum fazla soru soruyorum eğer rahatsız oluyorsanız lütfen cevap vermeyin.
YanıtlaSilTanrılar Okulu'nu okumanızı tavsiye ederim :)
SilDünyayı kendi filtrelerimizden algılarız ve nasıl hissediyor ve düşünüyorsak, bunları ispat etmek istermişcesine olayları ve durumları üzerimize çekmeye devam ederiz. Bizden daha büyük ve derin bir güç uyanmamızı istiyordur, ancak biz ona direnmeyi bırakıp, bakış açımızı (geçmişten özgürleşmek gibi) değiştirdiğimizde algılarımız da, dünyamız da değişmeye başlar... Sevgiler.