10 Ekim 2014 Cuma

Gone Girl


Beynimizin görevi bizi hayatta tutmak ve hayatın devamını sağlamaktır, bunun için tehlikelerden korunmak, beslenmek ve üremek en temel güdülerimizdir. Bunu diğer tüm hayvanlarda da görebiliriz. Farkı oluşturan ruhumuz, hayatımıza sevgi ve yaratıcılığı katarak hayatın bu temel güdülerinin ötesinde bir yaşam farkındalığı sağlar. Üremek sevgi dolu bir beraberliğe, korunmak kabile hayatına ve sosyal ilişkilere ve beslenme de birbirinden lezzetli farklı yemeklere dönüşmüştür, en azından çoğumuz için...

Üremek üzere yapılan birleşmeler, zamanla evliliklere dönüşüp dinsel ve sosyal örgütler tarafından kurallara bağlandı. Evlilikle ilgili ilk kurallar İsa’dan önce 2100 yıllarına dayanıyor. Ancak evliliğin ortaya çıkışı ilişkilere daha fazla sevgi katmak değil, özellikle toprak ve mal bölünmesini yasallaştırmaktan ve özellikle kadınları kontrol altına almak isteğine dayanıyor...

Kuralların konması kontrol arzusundan kaynaklanır, kontrol gelecekle ilgili endişeleri içerir, gelecek kaygısı zihnin veya egonun korkusu ile oluşur. Korkunun olduğu yerde, sevgi yoktur... Bu sebeple çok güzel başlayan evlilikler bir süre sonra kontrol uğruna zayıflamaya başlar...


Gillian Flynn’in aynı isimli romanından beyaz perdeye aktarılmış Gone Girl, 2.5 saat boyunca bir çok tema işlenmiş: Beş yıldır evli olan bir çiftin evlilikleri, medyanın sığlığı ve medyanın toplumu nasıl etkilediği ve bunun üzerine kurulu sanal hikayeler, kendini bulamamış ve ailesi tarafından kontrol edilen bir kadın... Drama ve gerilim olarak sınıflandırılan filmde bolca komedi unsuru var.

Kahramanlarımızdan Amy, bir çizgi roman kahramanı olan Amy ile kendisini hep rekabet halinde bulmuş ve onun arkasında kaldığını düşünerek kendisini bulamamış bir kadındır. Bu durum onun ruhsal halini etkiler. Nick’le tanışır ve harika bir evliliğe başlarlar. Nick babası ile arası kötü olan 'annesinin oğlu' bir karakterdir. Annesi erkek gibi baskın olan Amy ile birbirlerini çekmeleri hiç de tesadüf değildir. Nick'in dişil enerjisi ile Amy'nin eril enerjisi birbirini çekmiştir. Ancak bir süre sonra maddi problemler ve sağlık sıkıntıları evliliklerini boğmaya başlar ve uzun olaylar ve Amy’nin gizemli kayboluşu ile merak uyandıran bir serüven başlar. 


Fight Club
ve Seven’in yönetmen David Fincher yine tempoyu düşürmeden ilginç iniş çıkışlarla filmi başarı ile yönetmiş. Bir an romantik, bir an dram, bir an gerilim ve komedi... Kurgusu da sıra dışı olan film sonuna kadar izlettiriyor kendini.
En son Jack Reacher ve The World’s End filmlerinde izlediğim Rosamund Pike, bu filmde müthiş bir performans sergilemiş...
“Ne düşünüyorsun? Ne hissediyorsun? Birbirimize ne yaptık?                    Ne yapacağız?”

2 yorum:

  1. Bu filmi görmüştüm ama dikkatimi çekmemişti. Klasik ağdalı bir aşk filmidir diye düşünüp geçmiştim açıkçası. Ama yazını okuyunca ilginç geldi konusu.
    En yakın zamanda bir göz atayım

    YanıtlaSil
  2. İlginç bir film, kurgusu da temposu da... Sevgiler

    YanıtlaSil