Amerika’nın küçük bir kasabasında küçük bir oğlan çocuğunun
en büyük merakı suyun altında nefesini tutmakmış. Büyüdükçe nefes tutma
konusunda yeteneği artmış ve bu konuda ünlenmeye başlamış. Genç yaşında tüm
kalabalık önünde kasabanın gölünde yaptığı gösteri için kız arkadaşına son bir
bakış atarak suya atlamış... Dakikalar geçmesine rağmen bir daha kendisini bulamamışlar...
Ararlar, ararlar, aralar...
The Submarine Kid isimli
film, bu efsanevi hikaye ile başlar. Kahramanımız Spencer Afganistan’tan yeni gelmiş bir askerdir. Ailesi,
arkadaşları ve sevgilisi büyük bir neşe ile onu karşılar ancak Spencer
farklıdır... Hayaller görmeye başlar ve bazı olaylar onu tetiklemektedir.
Savaşa katılmış askerler yaşadıkları travmatik olaylardan
sonra donarlar. O anda duygulara yer yoktur. Tüm bunların üzerine başka bir
insanın, özellikle sivillerin ölümünden sorumlu iseler suçluluk duygusu durumu daha da vahim hale getirebilir. Normal gibi
gözükseler de bu tip durumlardan sonra bu kişilerin bu travmaları üzerinde
çalışması ve yardım alması gerekir.
Donma tepkisi ile dışarı salınmayan enerji, güvenli bir
şekilde yavaş yavaş dışarı salınmalıdır. Aksi takdirde kişi yaşamakta
zorlanmaya başlar. Donma esnasında yapılan tipik bir davranış nefes tutmaktır. Nefes, hayat demektir.
Her nefeste doğar, her nefeste ölürüz... Filmin başındaki hikayede nefes –
hayat neşemizi, çocuğun aranması – kaybolduğumuzun sembolleridir.
Spencer çatışma sırasında yaptıkları ile yüzleşmesi,
kurbanları ile yüzleşmesi gerekmektedir. Her birey; fail veya kurban, büyük bir
sistemin küçük parçalarıdır ve kader onları bir araya getirmiştir. Şimdi fail
kurban durumuna düşmüştür... Her ne kadar olanlar büyük haksızlık ve çok ağır
gözükse de, sadece bireyleri ve kendimizi suçlamak yapılacak en sığ bakış
açısıdır.
Daha ötesine baktığımızda bu iki kişinin arkalarındaki derin
ve büyük sistemleri içerisinde tam o noktada bir araya geldiklerini görürüz.
İşin ilginç yanı, tüm öfke, kızgınlık, suçlama, suçlu hissetmeler serbest
bırakıldığında huzurlu bir sevgi kalır geriye... Zor da olsa geçmişimizdeki
olaylar ile yüzleşmek, ifade edilemeyeni ifade etmek, durumu bizden daha yüce
olana taşır. Geçmişi ile barışan kişi özgürleşir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder