20 Kasım 2014 Perşembe

Waking Life

“Kim olduğumuzun kararını her zaman biz veririz.”
Felsefe, basit bir düşünce bilimi değildir, düşünceler sadece zihnimizin ürünü olacağından dolayı kısıtlıdır ve geçmiş tekrar eder durur... Felsefe kelimesinin kökeni antik Yunancaya dayanır ve bilgeliğe olan sevgi anlamını taşır.

Kim olduğumuz, ne olduğumuz, evrenin sırları, zaman, yaşam, ölüm insanoğlunu meşgul eden konuların başında gelir. Bunların cevaplarına düşünmekle değil, sezgilerimizle ulaşabiliriz. Kalp yolu açık kişiler bu sezgilere sahiptirler... İster peygamberler, ister bilim adamları, ister Sufi, ister filozof olsun söyledikleri hep aynıdır...


“Bu gezegene renkli kalem kutusu ile gelmeye benzer. Kutunuz 8’li veya 16’lı olabilir. Ama önemli olan kalemlerle ve size verilen renklerle ne yaptığınız. Çizgilerin içini ya da dışını boyadım diye üzülmeyin. Çizgilerin dışını boyayın derim ben. Sayfanın dışını boyayın. Beni de kutuya koymayın. Biz okyanusa doğru akıp gidiyoruz. Kara ile kuşatılmadık...”
Waking Life, rüya içinde rüya gören bir adamın felsefe dolu 99 dakikalık yolcuğunu ara vererek seyretmekte fayda var... Neredeyse hiç nefes almadan insan, hayat, evren, zaman, kişilik birçok konuda çeşitli karakterlerin yorumları ardı ardına sıralanıyor.


“Bence dil, yalıtılmışlığımızı aşma arzusundan ve bir başkasıyla bir çeşit bağlantı kurma durumundan doğdu. İlginç olanı şu: Yaşadığımız tüm soyut ve kavranmaz şeylerde iletişim kurmak için aynı simgeler sistemini kullanıyoruz. “Aşk” dediğimde ses ağzımdan çıkar sonra diğer kişinin kulağına çarpar, beynin kıvrımlı kanallarında yolculuğunu yapar. Yani sevginin  bulunduğu ya da bulunmadığı anılardan geçerek, dediğimi kaydederler, sonra ‘evet’ derler anlamışlardır. Peki ama anladıklarını nasıl bilebilirim? Çünkü kelimeler boştur. Sadece simgelerdir. Ölüdürler, anlıyor musun? Ve deneyimlerimiz o kadar kavranamazdır ki. Algıladığımız pek çok şey anlatılamaz. Dile getirilemez. Dahası, yani, biz bir başkasıyla iletişim kurduğumuzda, ve biz bağlantı kurduğumuzu hissettiğimizde, anlaşıldığımızı düşündüğümüzde, zannedersem manevi bir birlik hissetmiş oluruz. Ve bu duygu geçici olabilir ama galiba da bunun için yaşıyoruz.”
Film değişik bir animasyon metodu ile çekildiği için seslendirme dışında bir oyunculuktan bahsetmek zor. Before Sunset serisinin yönetmeni Richard Linklater filmi hem yazmış, hem yönetmiş. Zaman zaman tartışılacak bakış açılarına da sahip olsa film insanı sarsan cinsten. Son zamanların felsefe dolu aksiyon ve yüksek bütçeli yapımlarının yanında çok duyulmamış olsa da beş ödül kazanmış bir film...


“İnsanlar kaos ister. Doğrusu buna gereksinimleri de vardır. Durgunluklar, çatışmalar, halk hareketleri, cinayet, hepsi korkunç. Ölüm ve yıkımın yarattığı bu karşı konulmaz durumun içine çekilmişiz neredeyse. Hepsi içimizde. İçinde olmaktan zevk alıyoruz. Tabii ki medya tüm bunlara üzgün bir yüz takınır. Bunu, onları büyük insan trajedileri kılıfına sokarak yapar. Ama hepimiz medyanın işlevini biliyoruz. Dünyadaki kötülükleri yok etmeye çalışmaz. Onun görevi bu kötülükleri kabul etmemizi ve onlarla birlikte yaşamamızı sağlamaktır. İktidarın bizden istediği edilgen gözlemciler olmamızdır. Ve onlar bize başka bir seçenek vermezler. Arada sırada bütünüyle simgesel değerde bir katılım eylemi olan oy vermenin dışında tabii. Sağcı bir kukla mı yoksa solcu bir kukla mı olmak istersin?”
“Çağdaş dünya görüşümüzde, artık bilimin bir biçimde, Tanrının yerini aldığını düşünmek kolay. Ama bazı felsefe sorunları hala sorun olarak varlığını sürdürüyor. Örneğin özgür irade sorunu. Eğer Tanrı önceden yapacaklarımızın hepsini biliyorsa nasıl özgür irademiz olabilir? Artık dünyanın aynı temel fizik yasalarıyla işlediğini biliyoruz, ve bu yasalar dünyadaki her şeyi yönetiyor. Şimdi bu yasalar çok güvenilir olduklarından, teknolojik başarıları da olanaklı kılıyor. Kendine bir bak. Biz de fiziksel bir sistemiz. Davranışlarımız temel fizik yasalarının bir istisnası değil. Bu açıdan da özgür iradeye pek yer kalmıyor. Ama soru yine de karşında. Bireyselliği düşünürsün, örneğin kim olduğunu. Kim olduğun çoğunlukla seni var eden özgür seçimlerdir. Ya da sorumluluklar alırsın. Sadece sorumlu da tutulabilirsin. Özgür iradenle yaptığın şeylerden dolayı suçlu bulunabilir veya saygı duyulabilirsin. Soru hep geri gelir ve biz gerçekte de bunu çözemeyiz. Tüm kararların gerçekten de bir bilmeceye benzemeye başlar. Nasıl olduğunu düşün. Beyninde biraz elektriksel etkinlik vardır. Nöronlar ateş alır. Sinir sistemine sinyal göndermeye başlarlar. Kas liflerine doğru ilerler. Seğirirler. Diyelim kolunu uzatırsın. Sanki senin bir parçan kendiliğinden hareket ediyor gibidir, ama bu sürecin her bölümünün her noktası fizik yasalarıyla yönetilir. Başlangıç koşullarını Büyük Patlama (Big Bang) oluşturmuş gibi gözüküyor. Geri kalan her şey bunun bir reaksiyonu gibi... Özel olduğumuzu düşünüyoruz ama şimdi bu tehlike altında. Bana Kuantum mekaniğini soracaksınız. Gerçekten de Kuantum bir olasılıklar teorisi. Olasılıkları yer var. Daha gevşek. Belirlenimci değil. Ve bizim özgür iradeyi anlamamızı sağlıyor. Ama ayrıntılara bakmak hiç işe yaramaz. Özgürlük bir olasılıklar sorunu mudur? Kaotik bir sistemde yer değiştiren rastlantı mıdır sadece? Bireyselliği anlamaya çalışmak gerekir...”
“Amaç olumsuz olandan kurtulmak. Bu gerçekten de hiçliğe duyduğumuz istektir. Bir kere anlık olana ‘evet’ dendi mi evetleme bulaşıcı olmaya başlar. Sınır tanımayan bir evetleme zinciri boşanır. Anlık olan evet demek tüm bir varoluşa evet demektir.”
“Dünyada iki çeşit acı çeken insan vardır: Yaşama sevinci eksikliği çekenler ve yaşama sevinci fazlalığından muzdarip olanlar. Bunu düşündüğünde neredeyse bütün insan davranış ve eylemleri, temelde hayvan davranışlarından farklı değildir. En ileri teknolojiler ve ustalık bizi en fazla süper şempanze düzeyine getirir. Gerçek bir ruhun, gerçek bir sanatçının, azizin, filozofun krallığı seyrek olarak ulaşılan bir şeydir. Neden bu kadar az? Neden dünya tarihi ve evrimi bir ilerleme öyküsü değildir de, sıfırların sonsuz ve boşuna bir toplamıdır? Daha büyük bir değer hiç oluşmadı. İnsanın en evrensel özelliği  korku mu yoksa tembellik midir?" 
“Dünyanın bizi sınırlandırdığını düşünüyoruz ama onları biz yaratıyoruz.”

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder