10 Ekim 2012 Çarşamba

Büyü Dükkanı



Geçenlerde bir yazarın, laf arasında ‘yaz kitabı’ söylemini eleştirdiğini okumuştum. 
Sahi nedir bu yaz kitabı? Açık renk mi? Hafif mi? İçeriği eğlendirici mi? 
Pazar Sabahı Filmi gibi bir kavram mı? Sanırım yazın hafif giyindiğimiz için kalın bir kitap çok yakışmayacak. Hem plajda okurken elimizde ergonomik bir kitap olmalı...
İşte tam bu tanıma uygun bir kitap aldım elime; Büyü Dükkanı!



Kendisi yaklaşık 130 sayfa, tam yaz kitabı tanımına uyuyor. Kendisi hafif ama içeriği çok derin... Bunun yanısıra kolay okunur bir dili var. Yazarı Yeşim Tüzköz, Orta Doğu Teknik Üniversitesi Psikoloji Bölümü'nden 1985 yılında mezun olmuş ve psikodrama konusunda uzmanlaşmış biri.

Bu kitabı okurken de üstadımız Yasemin Sungur’un söylediği bir cümle geliyor aklıma; kişisel gelişim için sadece kişisel gelişim kitaplarının yetersiz olduğu. 
Özellikle romanlardaki gerçek hikayelerden alıncak dersler bize en önemlli gelişim mesajlarını içermektedir. 

“Büyü Dükkanı” insanların dünyada istekleri şeyler karşısında yapacakları fedakarlıkların pazarlık konusu olduğu bir dükkanı konu alıyor. Her müşterinin aslında “farkındalığını” artıran, hangi taleplerin karşılığında nelerden mahrum kalacağını gösteren çok ilginç küçük hikayeler mevcut.

İşte kendimize alabileceğimiz belli mesajlar:

*Korkularımız

Korkusuz olmakla cesaretli olmak arasındaki ince çizgi vardır. Korku olmadan tedbirsiz davranabilirsiniz veya yanlış kararlar verebilirsiniz. Ancak cesaretle doğru ve tedbirli adımları atabilirsiniz. Korkumuzu cesaret ile birleştirip aksiyona geçebiliriz; ne çok rahat, ne de çok tedirgin olmak iyidir.

*Ne Arıyoruz?
İstediklerimizi iyice bir düşüyor muyuz? Farkında mıyız ne istediğimizin? Ne hayal ettiğimizin? Çok para, mutsuzluk mu getirir? Şöhret, yanlızlık mı? Sevmek mi istiyoruz, sevilmek mi? Zevk, tutku, huzurumuzu bozar mı? Kendimizi gözlemlemeliyiz.

*Mutluluk
“Mutluluğu bir kibritin alevine benzetmişti. ‘Ya esen rüzgar söndürür, ya siz üflersiniz, ya da sonuna kadar yanıp, kendiliğinden söner’ dediğini hatırlatıyorum. Kibritin alevi eninde sonunda söner ama başka bir kibrit yakma şansınız daima vardır.”

*Yaşam Sevinci
Asıl sevinç varolmak... Bu dünyada, bu anda; her anın tek ve benzersiz olduğunu bilmek... Anda olmak ile gününü gün etmek arasındaki ince çizgi. Geçmişten ders alıp, geleceğe dair tedbirler alıp, hayal kurarken anda kalıp bunu derinlemesine yaşabilmek yaşam sevinci. Elimizde olan tek şey “An”, ne geçmiş ne de gelecek ama hep elimizde olmayanlara mı ilgi duyuyoruz? 

*Sağduyu
Her zaman huzurlu olmak mümkün mü? Sağduyumuzu huzursuz olunca kaybeder miyiz?
Sağduyu ve huzur biraz yumurta tavuk hikayesi gibi... Tamamen huzursuz bir kişide sağduyu olması mümkün değil ancak, bazı anlarda kaçan huzurunuzu sağduyunuz ile geri getirebilirsiniz. Sabırlı ve sağduylu düşününce huzura kavuşabilirsiniz.

*Tecrübe
“Bu iş araba kullanmak gibiydi. Ustalaştıkça daha dikkatli olmanız gerekiyordu.“
Ne zaman biri ben oldum dese, bir hata yapma ihtimali artar. Tecrübe mutlaka önemli ancak, ustalaştıkça daha dikkatli olmak gerekir. 

*Şöhret
Önemli olan bir eser meydana getirmek midir? Yoksa tanınmak mıdır? Bu kitabın yazarını tanımam benim açımdan ne değiştirir? Veya onun açısından?
“Bu heykeli kimin yaptığını ikimiz de bilmiyoruz ama saygı duyuyoruz.”

*İçimizdeki Çocuk
Bunu asla öldürmeyin, çocuklara yakın olup, oyunlar oynamaya, yaratıcılığımızı beslemeye ihtiyacımız var. 

Son olarak, kitapda kullanılan Konfüçyüs’ün bir sözünü paylaşmak istiyorum:

“Bir insanın akıllı davranması için üç yol vardır: Birincisi iyi düşünmektir. Bu en soylusudur. İkincisi, taklit etmektir. Bu en kolay yoldur. Üçüncüsü, denemiş olmaktır. Bu en acısıdır.” 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder